Covid-19 salgınının dünyada ve ülkemizde ne zaman biteceğinin belirsiz olması nedeniyle insanların kaygılarının arttığını söyleyen Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmeni Cansu Kaplan, “Pandemi sürecinde insanlar bu kaygıları yaşarken, lise ve üniversiteye geçiş sınavlarına hazırlanan gençlerimiz de sınav kaygısı yaşıyor. Öğrencilerin performanslarının ölçüleceğini bildikleri sınava karşı kaygı duymaları normaldir. Burada önemli olan yaşanılan kaygının düzeyidir. Belirli bir düzeye kadar yaşanılan kaygı yararlıdır, dikkati toplamayı ve motivasyonu arttırmayı sağlar. Belirli bir düzeyde tutulamayan ve yoğun yaşanan kaygı ise işlevselliği bozar” dedi.

Yoğun kaygının öğrencinin sınav performansında olumsuz etki oluşturduğunu söyleyen Kaplan, “Yoğun sınav kaygısı, dikkat dağınıklığına neden olur ve motivasyonu azaltır. Öğrencinin yaşadığı sınav kaygısının yoğun düzeyde olduğunu ve işlevselliğinin bozulduğunu fark edebileceğimiz bazı belirtiler vardır. Zihinsel belirtiler olarak dikkat dağınıklığı yaşaması, odaklanamaması; duygusal belirtiler olarak sürekli huzursuzluk, endişe, sinir, panik, ağlama, çaresizlik ya da korku halinde olması; davranışsal belirtiler olarak deneme sınavlarından kaçınması, fiziksel belirtiler olarak ise sürekli yorgun ve halsiz hissetmesi, uyku ve beslenme düzeninde bozukluklar yaşaması, kalbinin hızlı çarpması ve terlemeyi söyleyebiliriz” diye konuştu.

“Okul, öğrenci için sadece bir eğitim-öğretim yuvası değil”

Covid-19 sürecinin hem sınav kaygısını arttırıcı hem de belirtilerini şiddetlendirici yeni bir eğitim-öğretim sistemini oluşturduğunu söyleyen Kaplan, “Şu an içerisinde bulunduğumuz yeni sistemde öğrenciler eğitim-öğretim faaliyetlerine online devam ediyor. Daha önceki senelerde online eğitim-öğretim almamış öğrenciler bu yeni sisteme alışmaya çalışıyorlar. Okullarda yürütülen örgün eğitim modelinin yerine pandemi nedeniyle gelen online eğitim süreci, öğrencilerin yeni alışkanlıklar ve beceriler edinmesini gerektiriyor. Öğrencilerin bilgisayar, tablet ya da cep telefonu ile dersi dinleme ve takip etme alışkanlıklarının olmaması, konuları tam öğrenememe endişesi oluşturuyor ve bu durum sınav kaygısını da arttırıcı bir unsur haline geliyor. Örgün eğitim sisteminde sabah okula gelmek için hazırlanan ve evden erken çıkan öğrenciler, online eğitimde okula gelmek için hazırlık aşaması olmamasından dolayı daha geç uyanma ve hatta sabah yapılan ilk online derslere geç kalma eğilimi gösteriyor. Bu durum zamanla bir uyku düzeni problemi haline geliyor, öğrenciler daha geç saatlerde uyumaya ve daha geç saatlerde uyanmaya başlıyor. Uyku düzeninde yaşanılan problemler öğrencinin ders ve sınav performansına etki ediyor. Sınavda tüm konulardan sorumlu olduklarını bilen öğrenciler, birkaç ay sonra konular eksiltilirse düşüncesiyle bazı konulara çalışmaya çekiniyor ve çalıştığım konular eksiltilir mi acaba düşüncesi de sınav kaygısını arttırıyor. Tüm bunlara ek olarak öğretmenlerini ve okul arkadaşlarını hafta içi her gün gören, onlarla yüz yüze diyalog kurabilen öğrenciler şu an online diyalog kuruyor. Okul, öğrenci için sadece bir eğitim-öğretim yuvası değil; okul aynı zamanda öğrencilerin sosyalleşebilecekleri, öğretmenleri ve arkadaşlarıyla vakit geçirebilecekleri, ilişki geliştirebilecekleri bir alandır. Öğrencilerin sosyalleştiği ve ilişki geliştirdikleri bu alana, pandemi nedeniyle erişememeleri öğrencilerde motivasyon kaybına yol açıyor” dedi.

“Gerçekleştirilebilen hedefler, motivasyonu arttırır”

Öğrencilerin yaşanılan tüm bu kaygılardan nasıl kurtulacakları konusunda da öneriler sunan Kaplan, “Öncelikle pandemi sürecinin geçici bir süreç olduğunu unutmamalıyız. Bu sürecin olumsuz düşüncelerine odaklanmak yerine, oluşabilecek her yeni durumu kabullenmeli ve her duruma adapte olabilmeliyiz. Aynı şekilde sınav kaygısını da bastırmak yerine, kabullenmeli ve kendi sınav kaygımızı tanımaya çalışmalıyız. Kendi sınav kaygımızı tanıdıktan sonra onunla baş etme yollarını kullanmalıyız. Sınava yönelik hedefler oluşturmalıyız. Bu hedefleri oluştururken dikkat etmemiz gereken nokta gerçekleştirebileceğimiz hedefler olmasıdır. Geçekleştirilemeyen hedefler motivasyon kaybına yol açarken, gerçekleştirilebilen hedefler ise motivasyonu arttırır. Sınava yönelik hedeflerimiz günlük, haftalık ya da aylık hedefler olabilir. Aylık hedefler uzun vadeli, günlük ve haftalık hedefler ise daha kısa vadeli olduğu için öğrencilerin günlük ve haftalık hedefler oluşturmasını tavsiye ediyorum. Çünkü günlük ve haftalık hedeflerin sonuçlarını gözlemlemek daha kısa sürede gerçekleşir, hedeflerin takibi daha sık yapılır, yapılan hedef takibi sonucunda bir sonraki hedef belirlenirken gerçekleşmemiş hedefleri ya da gözden kaçırdığımız noktaları daha hızlı fark edebiliriz. Gerçekçi ve kısa vadeli hedefler öğrenciler için motivasyon arttırıcıdır. Sınav ortamına benzer alanlar oluşturarak evde sık sık sınav provası yapmak, sınav zamanı öğrencinin kendisini daha rahat hissetmesine ve sınav süresini daha iyi kullanmasına olanak sağlar. Nefes ve gevşeme egzersizleri yapmak stresi kontrol etmeye yardımcı olur. Öğrencilerin boş zamanlarında zevk aldığı faaliyetleri yapması, hobileriyle uğraşması, düzenli bir şekilde yapılan spor ve egzersizler, günü planlayarak yaşaması, arkadaşlarıyla sanal ortamda veya yüz yüze vakit geçirmesi hem stresi azaltır hem de motivasyonu arttırır. Ek olarak pandemi ile ilgili kaygıları arttıracak haberleri ve sosyal medya iletilerini takip etmekten uzak durmak stresin artmasını engeller” şeklinde konuştu.

“Amacımız öğrenciyi tamamen kaygısız hale getirmek değil”

“Sınav sürecinde öğrencilerin sınav kaygılarıyla baş edebilmesini sağlayan en önemli kaynaklarından biri ebeveyninin tutumudur” diyen Kaplan, “Ebeveynler çocuklarına kaygılarını belli etmediklerini düşünseler de çocuklar kaygılı ebeveynlerini fark etmektedir. Çocuklar ebeveynlerinin kurdukları cümlelerden ya da mimiklerinden kaygılı olduklarını anlarlar ve onların kaygılarını içselleştirip kendi kaygıları haline getirir. Bu yüzden ilk olarak ebeveynler kendi kaygılarıyla başa çıkmalıdır. Ebeveynler ev ortamında gergin olmamalı ve sınava yükledikleri anlamları değiştirmelidir. Sınavı amaç değil, araç olarak görmelilerdir. Ebeveynler her koşulda çocuklarını seveceklerini ve destekleyeceklerini çocuklarına hatırlatmalıdır. Çocuklarının kaygılılarını dinlemeli ve çocuklarına karşı olumlu ve destekleyici geri bildirimlerde bulunmalılardır. Çocukların kendisine nasıl yardım edebileceğimizi sormalı ve bu süreçte ailesinden ne beklediğini öğrenmeliyiz. Çocuğumuz ders çalışırken bir ihtiyacı olup olmadığını sormak, çocuğa yalnız olmadığını hissettirir. Ebeveynler istek ve beklentilerini çocuklarına dayatmamalı ve diğer çocuklarla kıyaslama yapmamalıdır. Ebeveynlerin beklentileri gerçekçi, çocuğun ilgi ve yeteneklerine, akademik olgunluğuna yönelik olmalıdır. Destekleyici iletişim şekli, ben dili yerine sen dili kullanmak çocukta ‘anlaşılıyorum’ hissi oluşturacağından ebeveynlerin bu şekildeki tutumları hem aile içi iletişimi güçlendirirken hem de çocuğun sınav kaygısını azaltarak, motivasyonunu arttırır” dedi.

Kaplan, amacın öğrenciyi tamamen kaygısız hale getirmek olmadığını, öğrencinin kendisi ve ailesi sınav kaygısıyla baş etmekte yetersiz kalıyorsa bu konuda bir uzman desteğine başvurması gerektiğini de sözlerine ekledi.