İslam coğrafyasında Müslümanlar, doğru yolu bulma ve Resulün izinde gitme adına, bir arayış içerisinde. Bu arayışlar bazen insanları, farklı yol ve metotlara sevk edebiliyor. Şeytan insanları yolda çıkarmak için, farklı tuzaklar kurarak, Müslümanları birbirine düşman yapabiliyor. Bu düşmanlık çatışma ortamına bile ulaşabiliyor. Hâlbuki kıble ehli olan hiçbir insanın malı, canı, namusu helal olmaz. Bu anlayış ve fikir Müslümanlar arasındaki muhabbet ve sevgiyi arttırır.

Allah’ın birliğine, Hz. Muhammed s.a.v.’in son peygamber olduğuna ve ahiret gününe inanan her insan müslümandır. Müslüman, tek gerçek hüküm sahibinin Allah olduğunu bilir. O peygamberler göndererek insanlığı uyarmış, doğru yolu göstermiştir. Müslüman bu gerçeği tasdik etmiş, tanık olmuştur. Artık bu gerçeğe göre kendini ve hayatını inşa etme sorumluluğu başlamıştır.

Dünya hayatını İslâm’ın prensiplerine göre yaşamanın en doğru yol olduğunu biliriz. Allah’a güvenir ve O’na teslim oluruz. Asıl beklentimiz, ümidimiz ahrette Allah’ın rahmetiyle karşılanmaktır. Bu hal Müslümanı güven ve huzur içinde yaşatır. Kendisi güvenli, huzurludur ve çevresine de güven ve huzur verir.

İnsanlar arasında fikri ihtilaf bazı sınırlar içinde doğal karşılanırsa da sosyal ayrılıklar toplumsal hayatın yapısını sarsacağı, Müslüman topluluğu parçalara ayırıp onların şevket ve kudretini zaafa uğratacağı için, İslam vahdetinin önünde en büyük engellerden bir tanesi. Çünkü ayette: “Siz kendilerine apa¬çık ayetler, deliller geldikten sonra parçalanıp dağılanlar gibi olmayın”.emri ile Müslümanların tek vücut olması emredilmiş.

 Müminlerin kardeş olduğu hatırlatıldığı halde, Tefrikanın temelinde yatan nedenlerden birisi, zihin tekelciliğidir. Hâlbuki Kur'ân cadde¬sinde olmak şartıyla; yürüyüşü, metodu ve anlayışı ne olursa olsun, bütün müminler birbiri¬nin kardeşidir.

Tefrikaya düşmenin bir diğer sebebi de grupların başlarındaki liderleri, hatasız ve masum görmeleridir. Böyle bir inanç beraberinde itikadı bir sapmayı meydana getirir.

Elbette her hastalığın bir tedavi yöntemi ve bir ilacı vardır. Müslümanları zillete düşü¬ren, birlik ruhunu zaafa uğratan ve sosyal bünyemizde derin yaraların açılmasına kaynaklık ede¬cek olan tefrika hastalığından kurtulmanın yegâne yolu, Müslümanların dinin asıllarında aynı inanç esaslarını paylaştıklarını unutmamaları, birbirlerini iman kardeşliğinin verdiği cesaretle içten sevmeleri ve aralarında hoşgörü erdemini birbirlerine karşı asla esirgememeleridir.

 

Her Müslüman grup dinde zaruri olan noktalarda ittifak edip aralarında fer'i mes'eleleri anlaşmazlık sebebi yapmamalıdır. Çünkü asıl temel esas iman olup, ahkam ise usûl-i fürûa ait konulardır. Nasıl ki, içtihada dayalı olarak fürû-i dinde ihtilaf kabul edilmişse, usûl-i dinde de ihtilafın ve farklı yorumların olmasını kabulde hiçbir beis olmaması gerekir. Gerek fıkhi ve gerekse itikadi mezhepler Kur'an ve Sünnet'ten çıkarılan pratik yorumlardır ve ümmet için dini yaşamada bir kolaylıktır.

Etnik temele dayalı farklılıklar, Allah'ın bir âyetidir. Asla bir ayrıcalık olarak nitelendi¬rilemez. Çünkü renklerin ve dillerin farklılığı akidemize göre üstünlük ve alçaklığın bir ölçüsü olmayıp bir nev'i güzellik unsurudur. Gerçek üstünlük İslam'ın belirlediği ilahi ölçüler doğrul¬tusunda hayatımızı anlamlandırmaya gayret göstermemizdir