Hristiyanlar kendilerini gizlemekte ve muhataplarına onların kültürel ve dini değerleri ile yaklaşmaya çalışmaktadırlar. Mesela, Müslümanlarla konuşurken tek tanrıya inandıklarından bahsetmekte, Hz. Peygamberi ve Kur’an-ı Kerim’i kabul ediyormuş gibi bir izlenim vermeye çalışmaktadırlar. Kuran’dan ayetler okuyarak Hristiyanlıkla benzer yönlerini vurgulamaya çalışmakta ve kendileri kesinlikle inanmadıkları halde bütün dinlerin aslında aynı olduğunu iddia etmektedirler. Bunu muhatabına kabul ettirdikten sonra ise İslam’daki ibadetlerin zor olduğunu savunmakta ve Hristiyan olup haftada bir kiliseye gitmekle yükümlülükten kurtulmalarını önermektedirler. Yalancılık, ikiyüzlülük veya en masumane ifadesi ile takiyye diyebileceğimiz bu metot günümüzde çok yaygınlaşmıştır. Muhataplarını kazanabilmek için her türlü hileye başvurmaktadırlar.

Misyonerler İslam toplumunda ağırlıklarını hissettirirken, onlara, Hristiyan adetlerini, Hıristiyan bayramlarını, Hristiyan kültürünü, Hıristiyan ahlakını aşılayalım...”bu yaşam tarzını öyle veya kabullendirmek için her yolu deneyelim mantığındalar.

Fransız ihtilali ile başlayan süreçte, İslam coğrafyasını parselleyen Hristiyan âlemi, hem bu ülkelerde inançlarını yayarak, misyonerler vasıtası ile de kendi ülkeleri lehine ajanlık yapmaktadırlar.

  Günümüzde Müslümanların karşı karşıya olduğu meselelerin pek çoğuna onlar sebep oldular ve halen de sebep olmaya devam ediyorlar. Misyonerler geçmişte, Müslümanları Hıristiyan yapmakta başarılı olamayacaklarını anlayınca “İslam Birliği”ni ve Müslümanların İslamca yaşantılarını bozmak için değişik bir yol tuttular. Dolayısıyla Müslümanlar arasında kavmiyetçilik, liberalizm vs. gibi fikirleri yaymaya başladılar. Bugün Müslümanlar arasında yaygın olan gayrı İslâmi düşüncelerin çoğu onların ürünüdür.

Afrika kıtasının tabii zenginliklerinin Avrupa’ya taşınması sonucunda bu kıtanın çölleşmesini de Avrupalılar kendi çıkarları açısından kullanmayı bildiler. Batılılar, Hristiyanlaştırma faaliyetleri çerçevesinde geçmişte gerçekleştiremediklerini bugün yoksulluğu fırsat bilerek gerçekleştirmek istiyorlar. Bugün Batı’nın göndermiş olduğu Hıristiyan misyonerler Afrika insanının yoksulluğunu ve açlığını onu Hristiyanlaştırmak için değerlendirmektedirler.

Unutulmamalıdır ki, bu zehirli akım, sadece ve sadece Müslümanlara müteveccihtir. Şimdilik 

Müslümanları ekonomik ve kültürel yönden sömürmekle yetinen Hristiyan-Haçlı dünyasının esas gayesi Orta-Doğu’yu kana bulayıp, Müslümanları bu kanda boğmaktır; tâ ki diğer Müslümanlara sıra gelsin.

Misyonerlik ve casusluk faaliyetlerinin ana gayesi İslâm’ı yok etmektir. Hatta bu konuda İngiliz Misyoner teşkilâtı tarafından kitaplar dahi yazdırılmıştır. Bununla ilgili, en dikkat çekeni İngiliz Sömürge bakanlığı tarafından hazırlananıdır. Misyoner-casus Hampher’in İslâm’ı nasıl yok edelim? adlı kitabı oldukça ilginçtir.

İngiliz Sömürge bakanlığı, uzun ve yorucu çalışmalar neticesinde, genel olarak, Müslümanların hangi taraflarının zayıf olduğunu tespit etmiş ve İslâm ülkelerinde faaliyet gösterecek misyoner-casusların bu esasları öğrenmeleri için, yapılan tespitler, bir kitap haline getirilmiştir.

Müslümanlar arasındaki mezhep ayrımını iyi değerlendirip o noktada daha etkili olduklarını günümüzde görüyoruz.

Kadınları en etkin şekilde kullanan misyoner casuslar olduğunu İngiliz ajanı Hampher’in kitabında uzun uzadıya anlatılmış.

Misyonerlerin ülkemizde özellikle İslami iyi bilmeyen gençler üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırdıkları ve bu alanda başarili oldukları gerçeği göz önünde bulundurularak basta genç neslin eğitimine önem verilmelidir. Hıristiyanlık ve misyonerlikle ilgili dokümanter programlar hazırlanarak halkın istifadesine sunulmalı, konferans, panel vb. faaliyetlerle misyonerlik çalışmalarına karşı halk bilinçlendirilmelidir. Birlik ve beraberliğimizin devamı için gençlerimizin dini kimliklerini iyi tanımaları ve benimsemelerinin önemi gözardi edilmemeli, basta aile olmak üzere, Milli Eğitim, üniversite, medya ve diğer kurumlar konuya sorumluluk bilinci içerisinde yaklaşmalıdır.