Bir iftar furyasıdır aldı başını gitti.

Her dernek, vakıf, cemaat iftar veriyor.

Bu iftarlar genelde restaurantlarda, bol yıldızlı mekânlarda oluyor.

Hatta bazen içkili mekânlarda bile olabiliyor.

Peygamberimizin, bir oruçluyu iftar ettirmenin sevabının büyük olduğunu ifade etmesinden dolayı önem kazanır aslında bu iftarlar.

"Kim, bir oruçluyu iftar ettirirse, ona oruçlunun sevabının aynısı verilir (onun kadar sevap kazanır). Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez." Tirmizî 807.

Ancak aynı peygamber iftar sofralarının niteliğinin nasıl olması ve kimlerin katılması gerekliliğinden de bahseder.

“En şerli yemek, sadece zenginlerin çagrılıp fakirlerin çağrılmadığı yemektir.” Buhari, Nikah 72

Neden meseleye Bektaşi gibi yaklaşıyoruz?

Neden birinci kısmı alıp ikinci kısma kör ve sağır kalıyoruz.

Kimler katılıyor davetlerimize, kimleri çağırıyoruz?

Vali, Belediye başkanları, İdare amirleri, bürokrasinin güzide şahsiyetleri, değerli basın mensupları ve çok değerli STK temsilcileri.

Evet katılanlar bunlar.

Yani aç kalma ihtimali olmayan, evinde yiyecek ekmeği bitmiş olma ihtimali olmayan kişiler.

Bir de bunlara iftar verince daha ses getiriyor yaptığımız organizasyon.

Gazetelere çıkıyor, sosyal medyada paylaşılıyor pikseli yüksek fotoğraf makinalarıyla çektiğimiz iftar fotoğrafları.

Çok tanınıyoruz, biliniyoruz, iyi işler yapmış oluyoruz.

Oysa bizimle aynı dünyada hatta aynı coğrafyada, aynı şehirde sofrasında hiçbir şeyi olmayan bir sürü hiç kimse var.

Hiç kimsenin bilmediği hiç kimseler.

Açılış konuşmalarından, bürokrasiden,  laf ebeliğinden, kibarlıktan vs hiç anlamayan sadece aç bir sürü kişi.

Farelerle aynı ambarda yaşayan, bir gıda kolisi ile geldiğinizde çoluk çocuk boynunuza sarılan yetimler.

Kışın ortasında halısı bile olmayan hiç kimseler.

Ayağı kopuklar, engelliler, kimsesizler, hiç kimseler.

Oysa ne buyuruyor Rabbimiz: “O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet (ve güç) hâline gelmesin!” (Haşr, 7)

Kendi aramızda eğlenip duruyoruz aslında.

Allah’ın rızasından hareket ediyorsak iftar programlarına Allah’ın rızasıyla devam edelim, kendi çapımızda, kendi aramızda oyun oynamayalım.

Kendi kendimize çeki düzen verelim.

Sosyal medyada kendimizi pazarlamayı bırakalım.

İftar vereceksek gidip en varoş, en kimsesizlerin, fakirlerin olduğu yerde verelim.

Hem ihtiyacı olanlar yesin, sevinsin, mutlu olsun hem de kendisi için yaptığımıza inandığımız Allah kabul etsin.

Allah’ın beğenmesi, onaylaması dışında da bir beklentimiz olmasın.