Hayat dediğimiz şey, ilahi bir dengenin yürürlükte olmasıdır aslında. Ölüm de onun ayrılmaz parçası. Dengenin bozulmasına biz felaket deriz genelde.

Ayağımızın altındaki yerin dengesi bozulunca deprem, dağların dengesi bozulunca lavlar püskürür sinelerinden ama bunlar da malum ilahi dengenin gereğidirler.

Allah(cc) öyle bir denge ile yaratmıştır ve yaratmaya devam eder ki; neticede her şey O’nun muradı üzere, kıyamete kadar gerçekleşir ve biter. Dünyada denge gerçek anlamda bir kere bozulur ve ona kıyamet deriz ama o da başka bir dengenin; dünya ve ahiret dengesinin kurulması içindir.

Dünyada işlerimiz de benzer bir denge ile olmak zorundadır.

Kendisinde şifa olduğu ayetle sabit olan bal bile aşırı tüketildiğinde zehirlerken, hayatın kendisi ile devam ettiği su, aşırı alındığında öldürür.

Gaye sıhhat bulmak ve sağlıkla hayatına devam etmek iken, bir yiyecek veya içecekte aşırı eksiklik ya da aşırı fazlalık dengeyi bozar ve sonuçları yıkıcı olur.

Aşırı hız kazaya davetiye çıkartmaktır!

Aşırı saygı dalkavukluk, bir şeyi aşırı fazla söylemek boşboğazlık olur.

Aşırı güven, aşırı sevgi gibi aşırı olan her tür duygu insan fıtratını zehirler.

Kendisinde aşırı gidilmesi, bizzat dinin tebliğcisi Muhammed(sas) tarafından yasaklanan İslam, denge dinidir.

Aşırı namaz kılmak ya da oruç tutmak dindarlık değil dengesizlik olur.

Dinde aşırı giden sapıtır!

Burada aşırılıkla ilgili zaruri bir not düşmek gerekiyor. Sünnet üzere dini yaşamak aşırılık değildir, aşırılık sünnetin dışında çıkmaktır. Bu kısa cümlenin teferruatını ehlinden öğrenmek mümkündür.

Aşırılığın güncel hayatımızda bizi nasıl etkilediğine sıklıkla şahit oluruz. Şımarıklık sadece çocuklara has masum bir duygu değildir. Büyükler de fena halde şımarık olabilirler. Bu da onları çekilmez kılar.

Bir işte, konuşmada ya da her ne ile meşgul isek onda, aşırı gitmek muhataplarımızın maksattan uzaklaşmasına sebep olur.

Baksanıza, en eğlenceli ya da insanların hoşuna giden şeylerin bile belli bir dozdan sonrası, bıkkınlık ve sıkıntı oluyor.

Hiçbir insan sürekli ağlayamaz ya da sürekli gülemez. En azından normal insanlar böyledir. Aksi durumda olanlara ya meczup deriz ya da deli.

İnsanların kafasına vurur gibi sürekli bir konuyu gündeme getirmek, o şahsın itibar ve niyetini sorgulatır.

Konunun ne olduğundan çok, insan fıtratının standart tepkisi gibidir, aşırı olandan uzak durmak ve hoşlanmamak.

Bütün mesele, özellikle de din konusunda, neyin aşırılık olduğuna çok dikkat etmektir. Yoksa bir sünneti aşırılık sanmak gibi gafil bir duruma düşebilir insan.

Yine çok önemli olan konu; hakkı ve adaleti dile getirirken bile aşırılığa düşmemeye dikkat etmektir. Zira insanların bizim savunmamız sebebiyle haktan uzaklaşması ya da adaleti terk etmeleri gerçekten büyük bir vebal olur.

Nasıl ki; bir tek kişinin bizim vesilemizle hidayete ermesi, bu dünyada kazanılacak en büyük ecirlerden biri ise; birinin bizim sebebimizle haktan yüz çevirmesi ve küfre düşmesi de o derece büyük bir vebaldir, günahtır.

Davetçi olmakla davacı olmak arasındaki dengeyi korumak, titizlikle üzerinde durmamız ve sıklıkla kendimizi muhasebe etmemiz gereken bir noktadır.