Acılar, sıkıntılar, musibetler, yokluklar, dertler, iyilikler, dualar, kazanılan sevaplar, vazgeçilen kötülükler. Bunların hepsi af meselesi olabilir. Ve günahların affı ile tevbelerin kabulu farklı şeylerdir. Tevbe ise İlahi af yollarından sadece biridir.


Kendini harcayanlar ateşin yoldaşlarıdır.


Allah insana vahyediyor, “O gün zalimlere mazeretlerinin hiç bir yararı olmayacak, onların payına düşen Allah’ın rahmetinden dışlanmak ve en berbat yurda konmak olacak.” (Mu’min; 52)


Ama insan vahye kulak tıkıyor. Vahiy bir yol kılavuzudur, İlahi bir kelamdır oysa; yoldan çıkanlarsa, “kılavuz istemeyiz” diyorlar ısrarla. Bilmiyorlar ki bu bir felakettir. Ama yolun yolcusuz kalması değildir felaket, asıl felaket yolcunun yolsuz kalmasıdır.


Sadece vahiyler mi?


Vahiylerle mesaj verip yol gösterenler her ne kadar çok olduysa, duruşu ve kelamıyla bizleri o yol kılavuzuna davet eden nice alimler geldi geçti bu yolda. Mesela onlardan biri de meşhur büyük âlim ve şair Molla Cami Hazretleri.


***


Molla Cami Hazretlerinin zamanında bilginler ve şairler, üye sayısı kırk kişi ile sabitlenmiş ve adını “suskunlar meclisi” koydukları bir topluluk oluşturmuşlar. Sayıyı da, hiç artırmıyorlar. Bu meclise üyeliğin en önemli ve ilk şartı; “çok düşünmek, az konuşmak!” Nam-ı meşhur şair ve bilgin Molla Câmî, bu meclise üye değil. Ama bu meclise üye olmayı arzuluyor. Bu meclise üye olma arzusunu; yüksek ilmi, ahlâkı, fazileti, zarafeti ve haddini bilerek bir yol bulmaya çalışıyor. Günün birinde meclisin bir üyesinin öldüğünü duyunca, onun yerine aday olmak için hemen bilginlerin bulunduğu köşke geliyor.

Kendisini karşılayan kapıcıya, ismini bir kâğıda yazarak, toplantı halinde bulunan “suskunlar meclisine” gönderiyor. Meclis üyeleri bu teklifi görünce biraz üzülüyorlar. Molla Câmî oraya lâyık bir bilgin, ama ölen üyenin yerine önceden başka birisini almış bulunuyorlar. Usule göre yeni bir üyeye yer yok. Fakat bu tebliğin muhataba yapılması o meclise lâyık bir asalet, ahlâk ve faziletle olmalı. Meclisin başkanı, bu nezaket ve fazileti; bir bardağı tamamen suyla doldurduktan sonra yardımcısıyla kapıda bekleyen Molla Câmî’ye göndererek yapıyor. Bardağı gören Molla Cami durumu kavrıyor. “Bardak dolu; Yani meclisimizde maalesef size yer yok.” Bir damla daha olsa bardak taşacak. Bu incelik ve nezakete karşı Molla Cami de hemen oracıkta bulunan bir gülden küçük bir yaprak koparıp suyun üstüne koyuyor. Bir damla su ile taşacak bardak gül yaprağıyla taşmıyor. Bardak meclise böyle geliyor.


Meclistekiler bu kibar cevabı ve zarafeti anlıyorlar. Zariflik başka bir sanat. Üyeler, bu değerli bilgini de aralarına almaya karar veriyorlar. Başkan kırk sayısının sonuna bir sıfır koyarak, 400 yazıyor. Listeye Molla Câmî ‘nin adını ekliyor. Bununla Molla Câmî’nin meclise katılımıyla değerinin on misli arttığını belirtiyor. Listenin son şeklini Molla Câmî ‘ye gönderiyor. Yeni listeyi gören Molla Cami o engin feraseti ve yüksek ilmiyle bir başka harika zarafet ve nezaket örneği daha gösteriyor. Kendisinin isminin ilâvesiyle meclisin sayısının artırılmasına asalet ve yüksek ahlâkı izin vermiyor. Bunun üzerine 400 rakamının sağındaki bir sıfırı silerek, kırk sayısının soluna sıfır (0) koyuyor. Yani 040 yazıyor. Molla Câmî, böylece kendisini solda sıfır sayıyor, bardağı taşırmadığı gibi, o meclisin yapısını da etkilemeyeceği nezaket ve faziletini gösteriyor.


***


Şimdi acaba kaçımız durumu kavradık ve nezaketi bir hakikat olarak algılayarak o yolun yolcusu olabildik?
Gül Yaprağı olabilmek de o yolun yolcusu olabilmek değil mi ha keza?
Kolay mı gül yaprağı olabilmek?


İçinizdeki nefsinize hakim olabildiyseniz; feraset, basiret, asalet, zarafet ve yüksek ahlâk ve inceliğin sırrına erersiniz ve zor olmaz elbette!


Evde, işte, toplumda ve çevrede geçim ehli olmanın, gül gibi geçinmenin yolu gül yaprağı olmaktan geçiyor oysa. Bir başka deyişle; yük olmayıp yük almak; kendi içimizde, ailemizle, çevremizle uyumlu olabilmek.


‘Gül yaprağı’ sırrına erenler, Molla Camii’nin attığı sağdaki sıfır misali insanlığa, tabiata, doğaya, davaya ve aileye bire on güç katarlar. Soldaki sıfır gibi davranıp kimseye yük olmazlar. Sağdaki sıfır olup “yük olmak mı?” soldaki “sıfır” olup yükleri hafifletmek mi? Hayatımız gül yaprağı gibi misk-i amber mi? Yoksa bir damlası bile hayat karartan, olumsuz, geçimsiz, yük olan bir zehir mi?
Tercih sizin vesselam,