Issız bir evde, alacakaranlıkta perdenin kenarından ışık hafifçe odadan içeri sızıyordu. Evin içini havasızlıktan kesif nemli bir koku kaplamıştı. Evin yaşlı adamı artık yürüyemeyecek durumda iki koltuk değneğine yaslanarak merdivenleri zorla çıkmıştı. Evin  ihtiyaçlarını neredeyse emekleyen küçük bir çocuk gibi dizleri üzerinde sürünerek sağlıyordu.

Kapıyı açtı içeri girdi, kendisi gibi ihtiyarlamış, ağzında ön dişleri dökülmüş karısına nerede benim "ay parçam" diye seslendi. Oradan iniltili bir sesle "buradayım pehlivan" dedi. Aslında ne pehlivanlık kaldı ne yiğitlik dedi içinden.  Bir anda geçmişe gitti. Bir günde tek başına bir kaç ton buğdayı , arpayı yükler yada indirirdi. Şimdi ise kendini bile zor taşıyordu. Kendi kendine dünya denen bu değirmende bir iyilik var bir de kötülük.Dünya geldim,gördüm,gidiyorumdan ibaret.İyilikler öğütüldü, kötülükler öğüttü diye söylendi.

"Dışarıda kar, gökten yuvarlana yuvarlana yağarak birbirlerini kovalıyor neredeyse göz gözü görmüyor" dedi. Pehlivanı "olsun olsun dedi ay parçam kar berekettir." " İyi diyorsun da bu karlı havada ölürsek cenazemizi bile kaldırmazlar, öldüğümüzden kimsenin haberi olmaz" dedi. "Canını sıkma ay parçası! " dedi hafif tebessüm ederek. "Allah bizi biliyor, dostumuz Allah, elbette  birilerini gönderir. Biz bugüne kadar kimseyi yerde bırakmadık. Allah da bizim cenazemizi yerde bıraktırmaz" dedi. Kendisi için güç olanın kendi güçsüzlüğü olduğunu kabullenmişti fakat bütün çabası da kendisi için değil de ay parçasına bu güçsüzlüğünü ve umutsuzluğunu belli etmemekti. Onun için önemli olanın ay parçasının nazarında hep yiğit kalmasıydı.

"Neyse boş ver" dedi. Mevsimlerin ruhu beden değiştiriyor, insan her mevsim değişiminde ya yeniden ölür yada yeniden yaşama sevinci duyar.Saatler sessiz ve hızla akıp gidiyor, ihtiyar insanların ömrü de böyle gelip geçiyor işte. İnsan dünyaya geldiğinde hiç gitmeyecekmiş gibi gelir ama bilmez ki kendi gider başkası gelir, o gider başkası gelir, tek gerçek gelmek ve gitmek.  Alaca karanlıktan kalan gün ışığında derin acıların izleri kırış kırış belli oluyor. Her kırışıklıkta geçmiş zamanın acılarının anıları vardı. Şu kırışıklık yokluktan dolayı, şu kırışıklık hastalıktan, şu kırışıklık savaş ,sürgün ne ararsan var.En büyük acı ve üzüntü yakınlarımızın iyilik etmek isterken en büyük acıları onların çektirmesidir. İhtiyarlık, sağ kalmış insanları aramak için, yaşatmak için anlamsız gelir hiç ihtiyar olmayacakmış gibi yaşayan geridekilere. İhtiyarlık biriktirdiğimiz anılarla yaşamaktır. Sessiz beyazlığın içinde güzel uyumak her şeyden habersiz. 

"Elbet gelecek  kışın ardından bulutsuz baharlar, güneşli gökyüzünün süt rengi ışığını göreceğiz, geceleri hırıltılı, ıslıklı böcek seslerini dinleyeceğiz. Ayın denize yansımasını, karşı komşunun balkonundaki fesleğen kokusunu burnumuzun direği sızlayana kadar içimize çekeceğiz. İnsan dünyaya geldiğinde film başlar gittiğinde ise biter" dedi. "Her şeyin bir başı var bir de sonu. Ortasında ise her gelen kaderini  iyi ya da kötü yaşar ve gider" dedi. "Sonsuzluk kadar uzun, soğuk bir yolculuktu, uçurum kadar karanlık bir bekleyiştir bizimki. Zaman ne kadar geçerse geçsin insan sevincini de üzüntüsünü de kendisiyle beraber taşır. Ve hepsini heybesine alır, günü geldiğinde bedeniyle toprağa, ruhuyla ebedi aleme götürür."