Nerden başlayacağımı cidden bilemiyorum.

Öyle bir ruh hali içindeyim ki hangi tarafa dönsem yara alıyorum.

Hangi tarafa yüzümü çevirsem, soğuk bir kış gününde esen o sert rüzgâr yüzümü kesiyor.

Yüreğime sığmayan acıyı artık sırtımda taşıyorum.

Filistin, Suriye, Irak, Afganistan, Somali, Libya vs,vs.

İslam coğrafyası sömürü ve işgaller altında inim inim inliyor.

Gözümüzün önünde her gün yüzlerce masum çocuk hunharca katlediliyor,

İçeride ise batıdan getirilen  ideoloji ve "izm"ler ile yıllardır idrakimize giydirilen deli gömlekler ile birimizle boğuşuyoruz.

Düşmanı bitirmek yerine birbirimizi bitirme ile uğraşıyoruz.

Hem de kan kustururcasına.

Bu nasıl bir çağ ki, etimizi kemiklerimizden koparcasına acı çekiyoruz.

Oysa Sezen Aksu’nun “Hadi Gülümse” şarkısını söylemeyi ne çok isterim.

Yada başımı göğe çevirip yıldızları saymayı.

Ve bir çiçeği eğilip öpmeyi…

Ama neredeyse bunlar artık mümkün görünmüyor.

Müslüm Gürses’in en derin arabesk şarkısı da, Ahmet Kaya’nın en asi türküsü de dindirmiyor bu yaşanan acıları.

Allah’ım burası neresi?!

Biliyorum “burası dünya” diyeceksiniz ama ben kendime anlatamıyorum.

İdare etmenin, anlayışın, kanaatin, empatinin ve duyarlılığın gözümün önünde can çekiştiği bu çağ ile bir bağ kuramıyorum.

Böyle bir çağda hayat, tren raylarından savrulmuş ve yıllarca atıl durumda paslanmış bir vagona benziyor.

Çekeceğiz!

Başkaları bizim kadar yorulmasın diye.

Bizim kadar acı çekmesin diye.