Birkaç gün önceydi, Orhan Yılmaz arkadaşımız “Dinde zorlama yoktur” Ayetiyle ilgili bir paylaşımda bulunarak “Bu ayeti nasıl anlamalıyız?” diye bir başlık açmıştı.
*
Yapılan yorumları okudum, ancak yorumcular konuyu tam olarak açıklayacak bir görüş ortaya koyamadılar. Ayetin nüzul sebebine dayanmayan görüşlerse ayeti anlamamıza yetecek kadar dolu değildi.
*
Bahse konu olan, Bakara Suresi’nin 256. ayeti olup Medine devrinde nazil olmuştur. Mealen “Dinde zorlama yoktur. Gerçekten iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır. Artık kim Tağut’u (1) tanımayıp da Allah’a iman ederse o, muhakkak ki kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa yapışmıştır. Allah Semî’dir, Alîm’dir. (her şeyi hakkıyla işitendir, bilendir.)”
*
Hicretten önce Medine’de Yahudiler, Araplar ve az miktarda da Hıristiyan vardı. Yahudi ve Hıristiyanların dinleri ve kitapları olmasına karşın Arapların dinleri ve kitapları yoktu.
*
Araplar Medine’ye Yemen’den göç ederek gelmiş Evs ve Hazrec olmak üzere amcaoğulları, ancak birbirine düşman olan iki kabileydiler. Yahudiler ise Nadiroğulları, Kurayzaoğulları ve Kaynukaoğulları olmak üzere üç büyük kabileydiler. Hazrecoğulları, Kaynukaoğullarıyla müttefik, Evs kabilesiyse diğer Yahudi kabileleriyle müttefiklik kurmuşlardı.
*
Bir dinleri ve bir kitapları olmayan Araplar Yahudiler karşısında dinsiz ve kitapsız olduklarından onlara hep gıpta ederdi. Hatta, Cahiliye devrinde bazı Medineli kadınlar “eğer bir çocuğum olursa onu Yahudilerin içinde bırakacağım” diye adakta bile bulunurlardı. İslam geldikten sonra Ensar’dan bazılarının çocukları bu şekilde Yahudilerin arasında idiler.

*
Nadiroğulları Medine’den sürgün edilirken bu çocukların aileleri Hz. Peygamber (s.a.s.)’e geldiler ve: “Ey Allah’ın elçisi! Onları çıkarıyorsun ama onlar içinde bizim çocuklarımız ve kardeşlerimiz var. Onlar ne olacak?” diye sordular. Hz. Peygamber (s.a.s) cevap vermedi. Bahse konu Bakara Suresi’nin bu 256. ayeti nazil oldu.
*
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.s.) “Arkadaşlarınız muhayyer bırakıldılar: Eğer sizi seçerlerse sizindirler. Yok, onları (Yahudileri) seçerlerse o zaman onlardandırlar.” buyurdu ve Yahudilerle kalmayı tercih edenleri Yahudilerle birlikte sürgün etti. Ayetin nüzulüyle ilgili başkaca rivayetlerde var. Ancak o rivayetler de özünde aynı olan benzer olayları anlatmaktadır.
*
Bu ayet bize iki önemli yolu göstermektedir. Birincisi, kadere taalluk etmektedir. Buna göre kişi kendi hür iradesiyle yolunu seçer, Allah (c.c.)’de kişinin tercihine göre (dilerse) hayır ve şer olarak sonuç yaratır.
İkincisi: İslam, Allah(c.c.)’a teslim olmak demektir. Kendi hür iradesiyle teslim olmayan kimseyi zorlamamak da Allah(c.c.) buyruğudur.
*
Eğer ecdat bu buyruğa boyun eğip saygı göstermeseydi İstanbul’dan Viyana’ya kadar Avrupa’ın önemli bir coğrafyasında Hıristiyan ve Yahudi kalmayacağı gibi Türkçeden başka dil de konuşulmazdı…
******************************************
(1) Tağut: Arapça’da ‘tağut’ kelimesi sözlük anlamıyla haddi aşan herkes için kullanılır. Kuran bu kelimeyi Allah’a isyan eden ve O’nun kullarının hâkimi ve mâliki olduğunu inkar edip onları kendi kulu olmaya zorlayan kimseler için kullanır.

(2) Bir kimse Allah’ın kulu olduğunu kabul eder, fakat pratikte O’nun emirlerinin aksini yaparsa buna fâsık denilir.

(3) Bir kimse Allah’tan ilgisini keser ve başka birisine bağlanırsa o zaman kâfir olur.

(4) Allah’ın hükümlerini beğenmeyerek onu uygulamaya mâni olan ve O’nun kullarını kendi emrinde ve yolunda boyun eğmeye zorlayan kimse de tağuttur.

(5) Böylece, Allah’ın emirlerini engelleyip insanları kendi istek ve emirlerine sevk eden tâğût; nefis, şeytan, rahip, liderler, kral ve benzerleri, herhangi bir şahıs da olabilir ki yüce Allah tâğût belasından kaçınmayı emretmiştir.

(6) Bu nedenle bir kimse tâğûtu reddetmedikçe gerçekten Allah’a inanmış sayılmaz. Çünkü tâğûtlar, kendilerini ilâh yerine koyup Allah’ın dinine alternatif bir din koyarlar ve ona itaat ettirmek isterler. Fakat mü’min kimsenin kalbinde Hakk ile batıl asla uzlaşmaz.