Bugün hemen herkesin elinde dolaşan ve cebine sığan aletler arasında küçük bir ayrıntı olarak kalan kameraların temelinde yer alan İbni Heysem’in optik alanındaki keşifleridir. Onun hayalinde çoluk çocuğun elinde dolaşacak bir kameranın olup olmadığını bilemiyoruz. Ama sonucun vardığı yeri yaşıyoruz.

Işığın ve gölgelerin hapsedilme hikayesinin 11 yüz yıllık bir geçmişi olması yine de yeterince ilginç. İnsan fotoğraflamayı ve resimlemeyi pek bir seviyor. Öyle ya; bilmem ne adındaki, uluslararası üne sahip bir ressamın tablosuna verilen paralar, dudak uçuklatıyor.

Resmin kalitesi ressamından, emeğinden ve ortaya çıkan neticeden oluşuyor. Hoş yeni zamanlarda boş çerçevelere de büyük para verenler olmadı değil! İşin politik boyutu olduğunun resmi idi tabi o tabloda yer alan ama yoktu ve görülmedi.

Neticede her birimiz, her an meleklerin kayıt altına aldığı kareleri yaşıyoruz. Hayatımız anlatsak film olur diyoruz ya sorulduğunda, hah işte çok doğru; bir film oluyor zaten.

Bir önemli farkla ki; bu film piyasaya sürülmek ve sinemalarda hasılat rekorları kırmak için değil, ahiret akıbetimizi tayin için ve sadece bize özel çekiliyor. Kişiye özel film ve kişiye özel gösterim! Aleme rüsva olmayı kimse istemez ne de olsa…

Ne ki; her şey meleklerin kayıtlarından ibaret değil. Hayat devam ederken birçok şahidimiz de filmimizi daha çekim aşamasında izliyor. Sonradan düzeltmeler yapsak bile, olay anında izleyenler için artık biz, o karede gördüğü kişi ve hal oluyoruz.

Yani, sadece kameralar değil, insan gözü ve gönlü de kayıt alıyor. Verdiğimiz her bir kare, muhataplarımızın zihinlerinde bize dair bir fotoğraf oluşmasını sağlıyor.

Nasıl durduğumuz, nasıl konuştuğumuz, nasıl hareket ettiğimiz gibi veriler, insanlık kalitemizin en net göstergesi oluyorlar. Tabii eğer münafık değilsek!

Münafıklığı sadece dinde nifak olarak değil, hayatın her alanında bir tür duruş şekli olarak kullanıyorum. Yani marangoz olmadığı halde, meslek erbabı gibi davranan da bir tür münafıktır. Örnekleri çoğaltmak mümkün.

İyi biri olmadığı, insanlara iyi davranmak istemediği, şartlar gereği içinden geldiği gibi olamadığından dolayı, genel kabul görecek bir duruş gösterme çabası da başlı başına münafıklığın resmidir.

Bütün konularımız ve konuşmalarımız, bir yerde dönüp dolaşıp insan kalitemize, insanlığımızın kalibresine gelip dayanıyor ve bir bakıma orada tıkanıyoruz.

Çok güzel işler yapmak istiyoruz. Pek teferruatlı planlar yapıyoruz. Detaylı kurallarımız, kapsayıcı kanunlarımız ve tabii cezalarımız var. Ama bir türlü istediğimiz huzur toplumunu kuramıyor, suçu azaltamıyor, uyuşturucu salgınını engelleyemiyoruz.

Büyük laflar ediyor, büyük katılımlı toplantılar tertip ediyoruz. Kocaman harflerle ilanlarımız, gözden kaçması mümkün olmayan ışıklı panolarımız var. Ama bir türlü anlatamıyoruz; bazılarına, bazı şeyleri!

Fotoğrafçımızın elimize verdiği resim pek iç açıcı değil. Kendimizi pek beğenmiyoruz. İnsanlarımız en yakınlarından en uzaklarına kadar, herkese karşı patlamaya hazır bir öfke bombası gibi geziyor.

Hak, hele de kul hakkı konusunda umursamazlığımız, artık hesaba ve kitaba, mizana ve sırata olan inancımızı sorgulatacak seviyelerde.

Bunun farkında olanlarımızın, en küçüğünden başlayarak adımlar atmaları gerekiyor. Küçümsenen ve değersiz sanılan pek çok şey birleşip dev sorunlar olarak karşımıza çıkıyor.

Toplumun en sorunlu kişilerinin verdikleri resmi, yine toplum olarak biz çiziyoruz. Hem fert olarak hem toplum olarak, bizi bizden başkasının bozması da düzeltmesi de mümkün değil.

Bir kelebeğin kanat çırpması ile oluşan ve hissedilmesi imkansız esintinin, biraz ileride fırtınaya dönüşme ihtimalini fark etmemiz gerekiyor.

Tıpkı sokağa attığımız her bir parça çöpün, dönüp dolaşıp bizi ve hayatımızı kirletmesi gibi; sokağa atılan her bir öfkenin, nefretin, zulmün ve küfrün geri dönüp bizi ve hayatımızı, hayatımızdaki diğer insanları etkilemesi kaçınılmaz bir sonuç.

Bir durup nefeslenelim ve kayayı delen damlalardan kaçının bizim elimizden sızdığına, yamuk yumuk taşları pürüzsüz birer cilalı çakıllara dönüştüren dalgaların başladığı noktadaki rüzgarın değişiminde kimin ne kadar etkisi olduğuna bir bakalım.

Bir şeylerin değişebileceğine olan inancımızı asla yitirmeyeceğiz. Fırtınalara yol açacak olan nefesi üflemek bizim sinemizde beslenen imana bağlıdır. Durduğumuz yer ve gösterdiğimiz duruş, Müslümanlığımızın kalitesinin resmidir!