Hep diyoruz ya; çocuklarımız sadece yarınlarımız değil, her şeyimizdir. Bu günümüz, yarınımız hatta dünyamız ve ahiretimizdirler. Yarının toplumu bu günkü çocuklarımızdan oluşacaktır. Çocuklarımızı kendi değerlerimiz üzere eğitip terbiye ettiğimiz oranda, biz, biz olarak varlığımızı sürdürebiliriz. İslam üzere eğittiğimiz çocuklarımız, sadece bu dünyada izzetimiz ve yüz akımız olmakla kalmayacak, ahirette de en büyük kazancımız olacaklardır. Peygamberin müjdesiyle biz ölüp gittikten sonra bile salih olarak yetiştirdiğimiz çocuklarımız, arkamızdan bize sevap göndermeye devam edeceklerdir.

Bize yabancı değerlerle eğitilen nesillerle, biz olarak var olamayız. Kendimize yabancılaşır, biz olmaktan çıkarız ama farkında bile olmayız. Nitekim son bir asırdır, kendi değerlerimizden hızla uzaklaştırılıyoruz. Özellikle dijitalizmin pençesinde kıvranan nesillerimizin hali, içler acısı durumdadır.

27 Aralık 1949 yılında Türkiye ve ABD hükümetleri arasında eğitim komisyonu kurulması hakkında bir anlaşma imzalandı. Milli eğitim sistemini altüst eden, eğitimi ABD kültürünün hizmetine sunan bu anlaşma, dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından imzalandı. Üstelik 152,5 Milyon dolarlık Marshall yardımı karşılığında, İstanbul Sözleşmesi'nden daha tehlikeli olan Fulbright Anlaşması'yla eğitim ABD'ye teslim edildi.(Yeni Akit 29/06/2020)

Türkiye ve ABD arasındaki bu anlaşmanın en önemli özelliği; Türkiye’de Amerikan yanlısı kadroların saptanıp eğitilmesi ve bu iş için gerekli giderleri karşılama yöntemlerinin belirlenmesidir. Aynı şey, Amerika’nın Türkiye’ye göndereceği uzman, araştırmacı, öğretim üyesi adı altındaki personel için de yapılmaktadır. Yani hem Türkiye’den seçilip ABD’ye gönderilerek, geleceğin “Türk” yöneticilerini yetiştirmek, hem de ABD yanlısı öğretim üyesi ve kamu görevlilerini yetiştirmek. Oradan gönderdiği mezkur uzman ve görevliler vasıtasıyla, tüm bu mandacı çalışmaların takibini yapmak.

İşte eğitim alanındaki bu alabora neticesi, nesillerimiz; tarih yapan kendi gerçek kahramanlarını tanımıyor, ama düzmece tarih yazan batının sanal ve sahte kahramanlarıyla yatıp kalkıyor. Mesela çocuklarımız: “Halid bin Velid, Tarık bin Ziyad, İyaz bin Ğunm, Selahaddin, Fatih, pehlivan Koca Yusuf, Sütçü İmam, Karayılan, Barbaros Paşalarımız vb. binlerce dehayı tanımıyor. Ama çocuklarımız; vahşi batının Süpermen, Himen, Spiderman, Rambo vb.tamamen sanal ve çakma olan kahramanlarını gerçek kahramanlar olarak biliyor. Öyle ki çocuklarımız, giydikleri tişört ve ayakkabılarında bile bu çakma kahramanların reklamını yapıyorlar.

Milli Eğitim Şurasına Öneriler:

  1. Öncelikle eğitim sistemimizin küresel çetelerin oluşturduğu, klik, loca, mahfil vb. karanlık odakların hegemonyasından kurtarılıp bağımsız hale getirilmesi. Özellikle Fulbright Anlaşması boyunduruğundan, kurtulmak aciliyetarz etmektedir. Cedawanlaşmasının da birçok maddeleri, bizim değerlerimize terstir. Bir milletin bağımsızlığı, önce zihinler ve yüreklerin bağımsızlığıyla mümkündür. Zihinler ve yüreklerin bağımsızlığı gerçekleşmeden, sosyal, siyasal, ekonomik, askeri vs. bağımsızlıklar mümkün değildir. Bakınız 55 parçaya bölünen Osmanlının tüm parçaları sözde bağımsızlığına kavuştu. Ancak zihinler ve yürekler bağımsız olmadıkça, coğrafyaların bağımsız olması mümkündeğildir. İşte, İslam ümmetinin “celladına aşık olmuş” görüntüsü veren hali meydandadır. Bunun sebebi, işgal altındaki eğitim sistemimiz yoluyla, zihinler ve yüreklerin işgal edilmesidir.
  2. Bir zamanlar çokça konuşulan; “Manevi kalkınma hamlesi” kapsamında düzenlemeler yapılması. Bu kabilden olarak; nesillerimizin zihinlerinin ilim-irfanla, yüreklerinin de iman ve takvayla beslenmesi zorunludur. “Din kültürü ve ahlak bilgisi” gibi tiridin tiridi dahi olamayacak teorik bilgiler, yeterli değildir. Sahih bir İslami öğretiminin yanında, pratik bir İslami eğitim ve terbiye de verilmelidir. Din dersinin eğitim kısmının gruplar halinde camilerde yapılması daha kalıcı olur. Kaldı ki, din kültürü dersinde, bir sürü sahte dinden İslam’a sıra gelinceye kadar ders saati dolup teneffüs zili çalıyor. Kimi zaman din ve ahlak derslerinin müzik veya beden eğitimi öğretmenlerine emanet edilmesi de cabası.
  3. Tarih konusunda gerçeklerle yüzleşecek adımların atılması. Gerçeklerin tersyüz edildiği yalan söyleyen tarihten kurtulmak için adımlar atılması. Devlerin cüce, cücelerin devleştirildiği, akın kara, karanın ak gösterildiği anlatımlardan vaz geçilmesi. Yakın ve genel tarihimiz ve İslam tarihinin, gerçek haliyle anlatılması. Çünkü geçmişini doğru bilmeyen, geleceğe doğru yürüyemez. İslam’ın adalet ve huzur dolu 1350 yıllık tarihinin “orta çağ karanlığı,” 18. Asrın sonlarına kadar yıkanmayı dahi bilmeyen batının kan ve karanlık olan kültürünün ise “muasır medeniyet” olarak lanse edilmesi cinayettir.
  4. Kendi bilim adamlarımız ve kahramanlarımızıyok sayan eğitim politikasından kurtulmalıyız. İnsanlığın yüz akı Müslüman bilim adımı ve adalet timsali kahramanlarını perdeleyen, batının; kimi intihalcı, kimi de cani isimlerini nesillerimize filozof ve kahraman diye lanse etmekten vaz geçilmeliyiz.
  5. İmam Hatiplerde olduğu gibi, diğer bütün okullarda da kız erkek ayrı eğitim için gerekenler yapılmalıdır.Hatta kız ortaokulu, kız lisesi ve kız üniversiteleri de olmalıdır. Eğitimde eşitlik, bireylerin kendi inançlarına uygun şekilde eğitim hakkını da içermelidir.
  6. Branş ayırımı ortaokuldan başlatılarak, her öğrencinin kendi branşında uzmanlaşması sağlanmalıdır.Özellikle öğrencilerin kendi branşlarıyla alakası olmayan derslerle zihinlerinin bulandırılmaması.
  7. Meslek lisesi gibi meslek ortaokullarının da açılıp mesleki branşlaşmanın da ortaokulla başlatılması. Meslek okullarından pratiğin teoriden daha yoğun olması. Bu konuda eğitimin çeşitlendirilerek zenginleştirilmesi. Örneğin çıraklık, kalfalık yaşındaki gençlerin, gün boyu işyerlerinde pratik yapıp teorik eğitimi haftanın belli günlerinde ikinci eğitim şeklinde gece alması gibi… Küçük esnaf, çırak bulamamaktan dolayı çok dertlidir. Sırf bundan dolayı yöneticilere ateş püsküren çok sayıda insan var.
  8. Tercihli de olsa; Kur'an'ı Kerim, adabı muaşeret, din ve ahlak, siyer, sahabe hayatı vb. dersler, 1.sınıftan itibaren verilmelidir.Şurası kesindir ki, çocukların kişilik oluşumu, erken yaşlarda başlamaktadır. Çocuklarımızın kişiliği yoğun bir batı kültürüyle yanlış oluştuktan sonra,karmaşık ve sathi bir din ahlak dersiyle doğruya yönlendirmek mümkün değildir.

Okuldan sonra uygulanan etüt çalışmalarının daha da zenginleştirilmesi ve kontrollü bir şekilde yapılması önemlidir. Ayrıca buna, çocuklarımızın çağın vebası olan internet hastalığından kurtulmaları için, cazip ve ücretsiz sosyal faaliyetlerin de eklenmesi. Aksi halde dijitalizmin pençesindeki nesillerimizi “sosyal medya” bağımlılığından kurtarmak için çok daha büyük bedeller ödemek zorunda kalabiliriz. Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...