Emri bil maruf nehyi anil münker, de Rabbimizin bizlerden istediği bir ibadettir, farzı kifaye hükmündedir.

Arapçada '' bilmek tanımak, düşünerek kavramak'' anlamındaki irfan kökünden türeyen maruf sözlük anlamı olarak bilinen, tanınan, benimsenen, meşru olan, benimsenen şey anlamlarına gelir.

Münker ise nükr veya bekaret kökünden türemiş olup tasvip edilmeyen, yadırganan, sıkıntı duyulan, gayri meşru anlamlara gelmektedir.

Maruf kelimesi islamiyetten önce cahiliye döneminden bugüne kadar '' iyilik, ikram, gönül okşayıcı söz ve davranış anlamlarını taşımaktadır.

Müslümanlar olarak iyiliği emredip kötülükten nehyi etme görevi hayatımızın her alanında, olmazsa olmaz görevlerimizden bir tanesidir.

Herkes imkanları çerçevesinde sadece ALLAH rızasından dolayı bu ibadeti düstur edinse, inanın bu kadar çirkin işler ve fuhşiyat olmayacak hakkıyla yerine getirdiğimiz taktirde hiçbir fenalık ve azgınlık kalmayacaktır.

Bugün geldiğimiz noktada toplumda hergün skandal bir haber çıktığında okurken insanlığımızdan utandığımız haberleri gördüğümüzde, tüm bunlarda bizimde payımızın olduğunu unutmayalım.

Sokakta gördüğümüz yanlışları düzeltmeyi, iyiliği emretmeyi, öğütlemeyi bırakın; kendi ailemiz ve çocuklarımıza bile müdahale edemiyoruz. Çünkü çocuklarımızı ve ailemizi bizler idare etmiyoruz, bizim sözümüz para etmiyor, tv ve sosyal medya hayatımızın her alanında aklımızı satın almış bizleri ve çocuklarımızı yönetmektedir ne yazık ki.

İyiliği emredip kötülükten nehyetme aynı şeylerdir aslında iyiliği emretmek, kötülükten nehy etmek, kötülükten nehy etmek te iyilik yapmak iyilik yapmaya örnek olmak anlamına gelir aslında; bir kötülük gördüğünüzde onu düzeltmeye çalışmanız hem iyiliğe teşvik hemde kötülükten nehy dir aslında .


'' Kim bir kötülük görürse onu eliyle deyiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle deyiştirsin. Diliyle değiştirmeye gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir''(müslim/iman78

Hadiste belirtildiği gibi önce el ile sonra dil en son buğz edecek buda imanın en zayıf olduğuna söylüyor bizlere malesef bazen buğz bile etmiyoruz.

Yani müslümanlar olarak kardeşim ben sadece ibadetlerimi yaparım kimsenin etlisine sütlüsüne karışmam deme lüksün yok hayatın pahasına da olsa hakkı haykırma görevini yapmak zorundayız.

İnsanlar olarak hatrı sayılır dercede vurdum duymazlık ve başı boşluğumuz oluşmuş ve bu kimseyi rahatsız etmiyor.

Hiç birşeyden ders almıyoruz, yapılan en dip hayasızlık ve namussuzluk bizi çokta ilgilendirmiyor, yanıbaşımızda imkansızlık içinde çadırlarda hayatlarını sürdürmek zorunda kalan insanların üzerine kurşun ve bomba yağması uykumuzu kaçırmıyor, bizi kontrolden çıkarmıyor, yavaş yavaş yaşıyoruz çünkü alışıyoruz tüm namusuzluk ve ipneliğe, o çirkin işleri işleyenlerin, kötülüğü yayanların harcadıkları enerjininin onda birini harcasak çok iş çıkacak ama ne yazık ki bizler enerjimizi başka yerlere harcıyor gücümüzü başka yerlerde tüketiyoruz.


Zeyneb bint-i Cahş -radıyallâhu anhâ- der ki: Peygamber Efendimiz’e:
“Ey Allah’ın Resûlü! İçimizde sâlihler bulunduğu hâlde biz helâk edilir miyiz?” diye sordum.
Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
“Fısk ve fücûr (günahlar) çoğaldığı vakit, evet!” (Buhârî, Enbiyâ, 7)

Evet başka bir hadis de aramızda salihler olsada helak olacağımızı söylüyor Alemlere Rahmet Peygamber (S.a.v) yani yapılan günahlar çoğalırsa bizim salihliğimiz azabı durdurmuyor.Onun için gelin tekrardan Rabbimize dönelim tövbe edelim yanlışları gücümüz nisbetince durduralım.
Rabbim bizleri iyiliği emir eden kötülükten alıkoyan kullarından eylesin.