Modernist söylem, kendi erkeğinin yanında kadınlığını koruyabilen kadını aşağılıyor. Cilvesi, işvesi, itaati, ağır başlılığı yani kadının yaratılıştan var olan “kadın halleri” aşağılanarak hor görülüyor. Bunlar, dışarıdaki patron, şef, amir vs. erkeklere sunulabilecek mezelere dönüşüyor. Başka bir deyimle; kadının kocasına karşı kaba bir erkek gibi, başka erkeklere karşı ise kibar ve nazenin bir kadın gibi davranması öğütleniyor.

Herhangi bir anlaşmazlık durumunda; kocasıyla ilgili; en üst perdeden “Kendini ezdirme kızım” nasihatleri, birbirini takip ediyor. Ama dışarıya çıkarılan kadın içinse; en alt perdeden “İşin için, maaşın için, kariyerin için katlanacaksın kızım” nasihatleri… Peki, bu kadıncağızın geleceği, huzuru, izzeti, evinin hanım efendisi, çocukların annesi, ümmetin binası olan ailenin direklerinden ikinci olması mıdır? Yoksa garsonluk, hosteslik, fabrika işçiliği vs. hamallıklarda mıdır?

Kendi evinde güçlü, mücadeleci, itaatsiz, kaba saba, erkeksi bir kadın... Dışarı çıkarken süslü, bakımlı, kibar, işveli, cilveli, anlayışlı bir hanımefendiye dönüşüyor. Bu durum, “kadının” başka erkeklere hizmetçi yapılması değil midir? Başka bir deyimle kadının; kendi 5-10 kişilik ailesine hizmeti hizmetçilik, yüzlerce, hatta binlerce yabancıya hizmeti özgürlük müdür?

Karısının/kızının başka erkekler için süslenmesinin normal olduğunu kabul eden erkek, Modern ve Çağdaş erkek olarak sunuluyor. Ama edep, haya, namus gibi öz değerlerimizi savunmak, özgürlüğü kısıtlamak, gericilik gibi lanse ediliyor. Bu kadar yozlaşma şehit dedelerin torunlarına yakışmıyor. Kendimize gelelim ve kendimiz olalım…

Evinde kocasına itaat ve sevgi ve saygıyı yitirmiş, kendince güçlenmiş, idareyi eline almış bir kadın; “evinin erkeği olmuş” bir kadın demektir. Ama bir eve iki erkek fazla geleceğinden; yeri işgal edilmiş olan erkek ya kadınsılaşmayı, ya da kadınla savaşı kabul etmek zorunda kalacaktır. Bu günkü şatlarda gariban erkek, ikisini de kabul etmeyerek kaçacak ve ailenin tüm yükü kadına kalacaktır. Sonuçta kaybolan huzurdur, güvendir, paylaşmaktır ve en çok kaybeden de yine kadındır.

30-40 sene önce, kadınlarının kocalarına isimleri ile “Hasaaann” diye hitap etmesi mümkün değildi. Çünkü o zaman kadın kadındı, erkek de erkekti. Ne yazık ki, batı kültürüne yenik düşmüş olan çağdaş hanımefendiler, bu konuları aşmışlardır. Artık kendilerini zorlasalar da kocalarına; inancımız ve örfümüzün gerektirdiği “efendim” “beyim” “beyefendi” vb. saygı içerikli ifadelerle hitap edemezler. Çünkü batı kültürüyle, medya ve TV’lerden; Amerikano toplum ve Protestan aile mantığı üzerine şekillendirildik. Hele bir de “cinsiyet eşitliği” vb. çalışmalar, artık aile mefhumunu tamamen yok etme yolunda süratle ilerliyor.

TV’lerdeki rol model kadınlar; aile içinde kocalarına karşı güçlü, asi, buyurgan, yöneten, kontrol eden, kocasını ismiyle ve kölesine seslenir gibi sesleniyorlar. Adete kendisi bir “Melike” bir “Kraliçe” kocası ise zavallı bir sığıntı gibidir. Tabi tüm bunlar, bizi ve nesillerimizi de olumsuz olarak etkiliyor ve her gün biraz daha, bizi biz yapan değerlerimizden uzaklaşıyoruz. Daha da acı olanı, kocalar da kölelik rolüne razı olmuş durumdadırlar. Aksi halde evden uzaklaştırılmak veya hapse girmek de dahil, İstanbul sözleşmesi ve ilgili kanunların çarkları içinde ezilecektir.

Ama o rol model kadın, iş yerine gidince değişiyor. Patronlarına, şeflerine, üstlerine karşı son derece saygılı, hürmetkâr, itaatkâr, sadık, emre amade ve “Hasan Bey” “Emredersiniz” “Buyurun efendim” diye hitap eden kadınlar oluveriyorlar. Evde kocasına itaat etmeyi zülüm kabul eden artist kadın, patronundan emir almayı özgürlük sayıyor. Biz bunu da batı kültürü filmlerde görüyor ve taklit ediyoruz.

Patronunu "BEY" kabul edip, itaate ve saygı göstermeye çağrılan kadın, kocasına karşı buyurgan, mücadeleci ve seviyesiz bir ilişkiye yönlendiriliyor. Aileye nasıl bir ateş saldıkları, nasıl dinamit koydukları umurlarında değil. Kocaya “Bey” ya da “Efendi” demekle saygı mı olur, bu samimiyettir vs. diyerek itiraz edecekler de çıkacaktır. Lakin hanımefendiler, aynı samimiyeti patronlarına, müdürlerine gösterip “Hasaaan” diye hitap edemiyor. O zaman saygısızlık oluyor.

Yönetene saygı gösterilir. Erkek artık kavvam/yönetici değil ki; ona saygı gösterilsin. Çünkü Modernist Protestan ailede yönetici/kavvam erkek değildir. “Pozitif ayırımcılık” “güçlü kadın” “ayaklarının üzerinde duran kadın” denilerek şımartılan kadındır. Hâlbuki Allah (cc) kadın ve erkeği, birçok ayette, birbirinin rakibi, alternatifi değil, birbirlerinin yardımcıları olarak ifade eder. İşte sadece bir örnek: “Mü'min erkeklerle mü'min kadınlar da birbirlerinin (yardımcıları) velileridirler. (Beraberce) İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı kılar, zekâtı verir, Allah'a ve Peygamberine itaat ederler. İşte bunlara Allah rahmet edecektir. Muhakkak Allah yücedir, hâkimdir.” (Tevbe 9/71) Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...