Sarayımızı yıkmak, çadır kurmak… Ya da fani olanı ebedi olana tercih etmek…

Aklıselim bir insan, kâşane misali bir sarayı yıkıp yerine çadır kurup orada yaşar mı? Malikânesi olan bir insan orayı bırakıp bir kamp çadırında veya köprü altında yaşamayı tercih eder mi? elbette hayır.

İşte fani olan dünyayı, ebedi olana ahirete tercih etmek, böyle bir şey. Hatta bundan daha da akılsızcadır. Zira çadırın az da olsa saray karşısında bir değeri vardır. Ama dünyanın ahiret karşısında hiçbir değeri yoktur. İşte bunun yüzlerce delilinden sadece birkaçı:

“Dünya hayatının hâli, ancak gökten indirdiğimiz bir yağmurun hâli gibidir ki, insanların ve hayvanların yedikleri yeryüzü bitkileri onunla yetişip birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü (o bitkilerle) bütün zinet ve güzelliklerini alıp süslendiği ve sahipleri de onun üzerine (her türlü tasarrufa) kadir olduklarını sandıkları bir sırada, geceleyin veya güpegündüz ansızın ona emrimiz (afetimiz) geliverir de, bunları, sanki dün yerinde hiç yokmuş gibi, kökünden yolunmuş bir hâle getiririz. İşte düşünen bir toplum için, âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz.” (Yunus 10/24)

“Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!” (Ankebut 29/64)

“Eğer dünya, Allah katında sivrisineğin kanadı kadar bir değere sahip olsaydı, Allah hiçbir kâfire dünyadan bir yudum su bile içirmezdi.” (Tirmizî, Zühd 13. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 3. Riyaz-us Salihin H. No:478)

“Gerçek hayat sadece âhiret hayatıdır.”(Buhari, müslim vd. Riyaz-us Salihin H. No:461)

Câbir (ra) den rivayet edildiğine göre, Resulullah (sav) bir gün pazar yerine uğradı. Etrafında ashâbı da vardı. Resûlullah, küçük kulaklı bir oğlak ölüsüne rastladı. Onun kulağından tutarak:

– “Hanginiz bunu bir dirheme satın almak ister?” buyurdu. Ashâb (ra):

– Daha az para ile de olsa biz almayız, onu ne yapalım ki, dediler!. Sonra Resûl–i Ekrem:

– “Size bedava verilse ister misiniz?” diye sordu. Onlar:

– Allah’a yemin ederiz ki, o diri bile olsa, kulaksız olduğu için kusurludur. Ölüsünü ne yapalım? diye cevap verdiler. Bunun üzerine Resûlullah:

– “Allah’a yemin ederim ki, Allah’a göre dünya, önünüzdeki şu ölü oğlaktan daha değersizdir” buyurdu. (Buhari, Riyaz-us Salihin H. No:466)

Bir gün, ashâbı Resulullah (sav) ın yanında dünyadan bahsettiler. Bunun üzerine Resulullah (sav) şöyle buyurdu: “Siz işitmiyor musunuz? İşitmiyor musunuz? Sade yaşamak imandandır; sâde hayat sürmek imandandır.” (Ebû Dâvûd, Tereccül 2. İbni Mâce, Zühd 4. Riyaz-us Salihin H. No:518)

Depremler oluyor, virüsler dolaş(tırıl)ıyor, volkanlar patlıyor, savaşlar, katliamlar, talanlar… Bir yanda kuraklık, bir yanda fırtınalar ve tufanlar... Zaman zaman böyle elim hadiseleri biz kendimiz de yaşamaya devam ediyoruz. Allah (cc) muhafaza eylesin ama yine benzerlerini yaşamaya da devam edeceğiz. İmtihan sahası olan dünya hayatının gereğidir bunlar. O halde ders alalım ve bunları ahiretimize hazırlık için ders ve ibretler olarak değerlendirelim.

Bu vb. olaylar çok derin, hassas ve önemli dersler içerirler. Peki, bu dersleri alıyor muyuz? Maalesef… Ya da dünyalık yönüyle kısmen değerlendiriyoruz. Ancak ahiret yönü ya ustaca gözden kaçırıyoruz. Materyalist zihniyetlilerin zaten ahiret diye bir kaygısı yok. “Bizim mahalleden olanlar” ise böylesi konulara girmekten çekiniyorlar adeta. Gericilik yaftası korkusu, yarası olup gocunma veya başka bir sebep…

Hâlbuki % 99 Müslüman olan bu diyarda dünyadan çok daha önce ahiret açsından dersler alınmalı. Diyanet camiasından bu yönlü değerlendirmeler yapılması sevindirici ama yetersiz. “Her kim bu çarçabuk geçen dünya hayatını ve içindekileri tercih ederse, ona dilediğimiz kadarını verir sonrada onu kınanmış ve mahrum bırakılmış olarak gireceği cehenneme sokarız.” (İsra: 17/18) Allah (cc) muhafaza hangimiz böyle bir akıbeti isteriz.

Soma ya da başka bir felaket… Hepsini ısrarla ve hep dünyalık yönüyle değerlendiriyoruz. Koca koca bilim adamları çıkıyor, şöyle olmasa böyle olurdu böyle olmasa şöyle olurdu diye ha bire ahkâm kesiyorlar. Sonunu da hep dünyaya bağlayıveriyor bizimle ahiretimizin arasına perdeler çekiyorlar.

Geride kalan ehlu iyalin de sadece dünyalarını nasıl mamur ederiz, bu dünyadaki acılarını nasıl hafifletiriz çabaları… Şüphesiz bunlar güzel ve gerekli şeyler, ancak bunların yanında hem bizim hem onların ahiretlerine yönelik aynı yoğunluk ve kararlılıkta açıklama ve girişimler görmüyoruz. Bu da hepimiz için ciddi bir gaflet ve fani olanı ebedi olana tercihtir. Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke... Muhammed Özkılınç