Mekke döneminde her zaman Resulullah'ın (sav) yanındaydı. Kâbe'deki putları kırmasını şöyle anlatır: "Bir gün Resul-u Ekrem ile Kâbe'ye gittik. Resul-u Ekrem omuzuma çıkmak istedi. Kalkmak istediğim zaman kalkamayacağımı anladı, omuzumdan indi, beni omuzuna çıkardı ve ayağa kalktı. Kendimi istesem ufukları tutacak sanıyordum. Kâbe'nin üzerinde bir put vardı, onu sağdan soldan ittim. Put düştü, parça parça oldu. Resulullah'ın (sav) omuzlarından indim. ikimiz geri döndük." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 384).

Resul-u Ekrem, en yakın akrabasını uyarmak ve hakkı tebliğ etmek hususunda Allah'u Teâlâ'dan emir alınca onları Safa tepesinde toplayıp ilâhî emirleri tebliğ edince, Kureyş müşrikleri onunla alay etmişti. ikinci toplantıyı yapmasını Hz. Ali’ye (ra) bıraktı, Ali (ra) de bir ziyafet hazırlayarak Haşimoğlularını davet etti. Resulullah yemekten sonra: "Ey Abdulmuttaliboğulları, ben özellikle size ve bütün insanlara gönderilmiş bulunuyorum. İçinizden hanginiz benim kardeşim ve dostum olarak bana bey'at edecek" dedi. Yalnız Ali (ra) kalktı ve orada Resulullah'a onun istediği sözlerle bey'at etti. Bunun üzerine Resul-u Ekrem, "Kardeşimsin ve vezirimsin " diyerek Hz. Ali'yi taltif etti.

Dersler İbretler:

  • “Hepsi yapılamayan hayrın, yapılabileni terk edilmez.” Bu kural, İslam’ın temel kaidelerinden biridir. Resulullah'ın (sav) biseti öncesindeKabe ve Mekke’nin çevresinde irili ufaklı yüzlerce put vardı. Ama en azından Beytullah’ın üstünde bulunan put, Resulullah'ın (sav) yardımıyla Ali (ra) tarafından yıkılıp bertaraf edilmiştir. Geri kalan putlarsa, bilindiği üzere Mekke’nin fethinden sonra yıkılıp ceziret-ul Arap putlardan ve putperestlikten temizlenmiştir.
  • Her işin uygun bir zamanı vardır. Zamanı gelmeden girişilen iş, genel olarak akim kalmaya mahkumdur. Resulullah (sav) ve ashabı (Rıdvanullahi aleyhim ecmeîn) Mekke döneminin ilk yıllarında işe put yıkımından başlamadılar. Kâbe’nin üzerindeki put, bir faili meçhulle bertaraf edilmiştir. Ama diğer putlara dokunulmamıştır. Ta ki, vakti gelinceye kadar. Bir çocuğun sağlıklı doğması için ortalama dokuz ay ana rahminde kalması gerekir. Doğan çocuğun tam bir nefer olarak işlevini görmesi için büluğ rüşt çağına ulaşması gerekir. Bir meyvenin gereği gibi faydalı olması için olgunlaşmadan koparılmaması gerekir vs.
  • Davete yakınlarımızdan başlayarak, dalga dalga halkayı genişletmek gerekir. Resulullah (sav) insanları İslâm’a davete yakınlarından başlamıştı. Allah’tan aldığı emirleri ilk önce aile efradına tebliğ etmişti. Bu nedenle Peygamber Efendimiz’in davetine ilk muhatap olan ve ona ilk inanan eşi Hz. Hatice (ra) validemiz olmuştur. Daha sonra yeğeni Ali (ra) ve kölesi Zeyd b. Harise (ra)Müslüman olmuştur.
  • İslam bu günlere kolay gelmemiştir. Resulullah (sav) ve beraberindeki Müslümanlar, bu mukaddes emanet yolunda çok büyük bedeller ödemişlerdir. Bunun için Resulullah (sav) ve ashabının Mekke dönemini özellikle ve dikkatlice okuyup değerlendirmek lazım. Tabi Medine dönemi ve gönümüze gelinceye kadar yaşananlar da önemlidir. Yani, bu mukaddes emanet uğrunda tarih boyunca ve cömertçe sunulan nice yiğit, vefakar, fedakar ve cefakar insanların kanı, alın teri ve emeklerini unutmamak gerekir. Bunları hatırladıkça, bu emanetin değerini ve onun uğrunda fedakarlık yapma sırasının bizde olduğunu da hatırlamak ve hatırlatmak gerekir.
  • Ali (ra) 10 yaşında İslam’la şereflenmiş, 13 yaşında, elini taşın altına koymuştur. Evet henüz 13 yaşındayken Resulullah'a (sav) vekalet ederek, yakın akrabalarına hak davetin ulaşmasında ona yardım etmeye başlamıştır. Tabi bu yardımı, ömür boyu da devam etmiştir. Bu durum her sahabe için de geçerlidir. Her Müslüman da ömür boyu İslam’ın gönüllü bir davetçisi, muhafızı, emekçisi ve neferidir. Evet Müslümanın işi, uğraşı, meslek ve meşrebi ne olursa olsun, öncelikle bir İslam davetçisi ve temsilcisidir. Bu görev ömür boyu geçerli olup emekliliği falan da yoktur. Dolayısıyla kadın erkek, genç ihtiyar her Müslüman her dem her yerde İslam’ın doğal bir temsilcisidir. Ve müsait olan her zaman ve mekanda, İslam’ı insanlığa tebliğ etmekle görevlidir. Bilindiği üzere halen yeryüzünde var olan insanların çeyreğine iman nasip olmuştur. Bu iman eden çeyreğin de çeyreği, bu anlayışla hareket edip İslam’ı temsil ve tebliğ etmenin hakkını verseler, çok değil beş on yıl içinde tüm insanlık hidayete erip imanla şereflenir. Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...