Merhaba değerli Referans okurları;

Bir hafta aradan sonra yine sizlerle beraberim. Bu benim sizlerle ikinci buluşmam ve öyle zannediyorum ki geçen hafta yazdıklarım, sizler tarafından beğeni ile karşılandı.

Zira karşılığında olumlu tepkiler alıyorum. Efendim arzu ederseniz sizler için seçtiğim konuya dönelim ama öncelikle ufak bir not bırakayım denilebilir ki, gün yüzüne çıkması gereken daha çok konu var iken niçin bu kadar herkes tarafından bilinen bu konu kaleme alınıyor. Buna cevaben diyorum ki; Yunus’un dediği gibi “Ehl-i ilim meclislerinde aradım kıldım talep, ilim irfan geride kaldı illâ edep illâ edep” Edebimiz olmadıktan sonra söyler misiniz geriye ne kalır? Dedikten sonra konumuza dönelim bu hafta ki konumuza kimine göre hiç önemli olmayan ama kimine göre ise tek varoluş gayemiz ahlâkî değer yargılarımız olacak.

Bunun için müsaadenizle önce bir “ahh” çekeyim ve sonra bir suskunluğa bürünüp bir müddet sonra yazmaya yine geçen hafta yaptığım gibi kendime ait kısa bir şiirimle devam edeyim. An gelir dikenlerinden kokular alıp, Güllere de satarım. Güller gülerek alır. Ben ağlarda ağlar satarım. Öyle bir pazardayım.

Ne beni bir alan olur ne de beni bir satan, Bir metelik verene bin paraya satılmam. Pazarım pazarı cihandır, Pazarı ekber gelse de cefa dağları üstüme, Vallahi değer, Ey dost bilemezsin Ve yine, An gelir ki yarlar ile konuşur. Daim gözüm silerim. Boşa gitmez gözyaşlarım, Onlardır beni sarhoş eden badelerim. Ey dost ne dersen bunlar, Derki dilim söz bunlar, Ere ilimi irfandır, Ayara sözü mundar bunlar. Sevgili okurlar hikmet-i hal sebeb-i çokta zor değil bilâkis insana huzur güven ve bazılarının o çok istediği itibarı verir ama işin sırrı itibarı ayaklar altına almaktan geçiyor.

Hani bir söz vardır; “Koy gülen gülsün Hak bizi bilsin” Burada da anlaşıldığı üzere, işin aslı sadece sevmekten ama sadece sevmekten geçer, zira seven incitmez. Oysa bizler gerçek ve kalıcı sevgiyi maneviyatta değil de, maddiyatta arıyoruz. Evet Müslüman zengin olmalı, güçlü olmalı, idareci yani yönetici akıllı kişilerle empati kuracak kadar duyarlı olmalı, bilgin olmalı, yönetmeli, idare edilen değil idare eden olmalı, daha da önemlisi kesinlikle güvenilir olmalı. Ne yazık ki güvenilir olamıyoruz. Bunu sizlerde gayet net görüyorsunuz.

Ya Allah aşkına bu kadar mı helâlden haramdan uzak olduk? Şöyle bir, birkaç günlük yaptığım alışverişi gözden geçirdiğimde şaşkınlığımı gizleyemiyorum. Ya bu kadar mı uzak olduk bu Müslümanlığa? Küçük bir kazanç karşılığında, hem yalan söyleyerek kendimizi küçültüp, hem de sevdiklerimize bir başkasının hakkını yediriyoruz. Oysa bizleri yaratan bizleri yaratırken bizlere onur, haysiyet diye hiç bir ücretin satın alamayacağı öyle bir değer vermiştir ki, ama ne yazık iki günlük dünya için bu değerleri bir hiç pahasına satıyoruz.

Sonrada kursağımızdaki o haramla duamızın kabulünü bekliyoruz. Kısacası Allah ve Resulullah’ı ne kadar çok çıkarlarımıza tercih ediyoruz. Bu da bizlere aradığımız huzuru değil de, daha çok huzursuzluğu getiriyor. Hâlbuki maneviyatın hazını alanlar bakın neler diyorlar; “Bütün dünya senin olsun, bir dost, bir post yeter bana.” Peki, biz kimi dost edineceğiz ya da dost nasıl bulunur? Unutmayalım doğru insan sallanır, bükülür ama yıkılmaz. Dostsuz kalmaz, demek ki bütün iş bizlerde bitiyor. Yani incitme, incitirsen adı incitti olur. Kişi adam gibi davranırsa, adı adam olur. Unutulmamalıdır ki hiç bir kazanç gönüllerdeki kazanç kadar verim vermez. Son olarak atalarımız demiş ki; “Hile ile iş yapan, mühletle can verir. Hakkıyla iş yapan, nesline şeref verir”