İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), 1969 yılında bir Hristiyan’ın Mescid-i Aksa’yı kundaklama girişimi sonrası ortak tavır alma adına aynı yılın eylül ayında kurulan uluslararası bir örgüt olarak bilinir. Kurulduğundan bugüne değin amacı, sözde Müslüman ülkeler arasında sadece dini değil; ekonomik, siyasal, sosyo-kültürel gibi pek çok alanda işbirliği ve dayanışmayı arttırmaktı. Bugün 58 Müslüman ülkenin aktif üyeliğinin bulunduğu İİT, Birleşmiş Milletlerden sonra en fazla üyeye sahip örgüt konumunda olmasına rağmen, Dünyadaki 1,5 milyarlık Müslüman âleminin görünürdeki en büyük uluslararası temsilcisi İslam İşbirliği Teşkilatı ne işe yaramaktadır? Bunu bilen varsa Müslümanlara bir anlatırsa sevinirim.

 İslâm ülkesi lideri önce aynaya bakmalı ve şu sorulara yanıt vermelidir:

İslam coğrafyasında kan ve gözyaşını durdurabiliyor muyum?

Ekonomik bağımsızlığımı sağlayabiliyor muyum?

ABD ve Siyonist ülkelerle ilişkilerimi İslam coğrafyası çıkarına kullanabiliyor muyum?

Mezhepçilik veya ırkçılık yapıyor muyum?

İslam âlemini ümmet olarak görüp ona göre çalışıyor muyuz?

Gazze, Suriye, Yemen, Irak vs ülkelerdeki Siyonistlerin saldırıları karşısında tavrım nasıl oluyor?

Bu gibi soruları çoğaltabiliriz fakat bu ve benzeri soruların cevaplarına olumlu cevap verebilecek hiçbir ülkeyi görebilmek mümkün değil. Ferdi çıkışlarda, İslam düşmanlarını korkutmaya yetmiyor. Yetmediği gibi onların emellerine alet oluyorlar.

Son zamanlarda yemene karşı başlatılan saldırılar, İslam topraklarını göbeğinde ki Gazze abluka altında. Yemen’deki dram insanlık adına tam bir utanç tablosu.

İngiltere, ABD ve İsrail Siyonist güçleri, Yemen’i zayıf ve parçalanmış bir halde bırakmak ve ayrıca Suudi Arabistan'ın ülkedeki hâkimiyetini kalıcı hale getirmek üzere savaşı sürekli halde tutmaya devam ediyor. Yemen de İran ve Suudi Arabistan mezhepsel çatışmalarda taraf olarak, Müslüman kanı akıtmaya devam ediyorlar.

Emperyalist şeytanlar, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra, İslam coğrafyasında fitne tohumları ekmişler ve ekmeye de devam etmektedirler. İslam dünyasının yeniden dizayn edilmesi ve bir daha bir araya gelemeyecek şekilde parçalanabilmesi için; etnik kökeni, dini yapıları ve mezhebi taassupları ön plana çıkarmaya devam ediyorlar. Yakın zamanda İran’ın Suriye de Suudi Arabistan’ın Yemen de işlediği katliamlar sadece ve sadece mezhepsel olduğu ayan beyan ortada. Bu iki zalim devlet Müslüman kanı içen vampirden başka bir şey olamazlar. Müslüman kanında beslenen bu iki ülke Siyonist ve İslam düşmanlarının piyonu gibi, İslam coğrafyasında kargaşa çıkarmaya devam ediyorlar.

Müslümanlar, sorunlarını İslami ve Kur’ani bir içerikle çözememektedirler. Aralarındaki bu sorunları, yine sorunları üretenlerin kurallarına göre çözmek istemektedirler. Bu yüzden sorunların çözülmesi bir yana, Ortadoğu şuan sorunlar yumağı haline gelmiştir. Çünkü emperyalist güçler asla insanlığın mutluluğunu, barışını, hak ve hukukunu ön plana çıkarmazlar.

Şunu asla unutmamalıyız: İnsanlığın kurtuluşu, hiçbir makam, mevki, güç, iktidar, ırk, mezheb, meşreb ayrımı gözetmeksizin, bütün farklılıklarımızı bir kenara atıp, Müslüman halklar topyekûn, Allah’ın kitabına uymalılar ve onun işaret levhalarındaki tariflere uyarak yollarına öyle devam etmeliler. Allah’ın lanet ettiği, İblis (a.l.)’in yolu olan ırki temeller üzerine kurulu, Siyonist emperyalistlerin oluşturduğu ulus-devlet modelleri yerine, sınırların kalktığı, adaletin gözetildiği, hak ve hukukun üstün tutulduğu, islamın hâkim kılındığı, insani onurun, barışın(İslam’ın), kardeşliğin üstün tutulduğu bir yapı için mücadele etmeliler.

İktidarda olanlar iktidar hırsını bir tarafa bırakıp, gözlerimizin içine baka baka, İslam topraklarını gasp eden terörist devletlere karşı tavır almak zorundalar. kukla gibi makamları işgal eden liderler, İslam teşkilatı değil ne teşkilatı kurarsa kursun, korkaklıklarını atmadıktan sonra her şey boş.Hiç kimseye bir şey olduğu yok ölen Müslüman daha ötesi yok.Ey Müslümanlar ölen kardeşiniz,kardeşiniz!!!