Hindistanlı büyük alim ve düşünür Ebu’l Hasan Nedvi, kaleme almış olduğu “Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti” kitabında, “Bugün İslam aleminin en korkunç hastalığı, dünya hayatına haddinden fazla bağlanarak bütün enerjisini oraya dökmesi, ağlanacak durumları gülerek karşılaması ve hayatın zevkleri uğrunda deli divane olmasıdır.” buyuruyor.

Ben bu kitabı okuduğumda, Müslümanların gerilemesinin ne anlama geldiğini tam olarak anlamak isteyenler, İslam’ın yeryüzüne hakim olmadan önceki beşeriyetin içine düştüğü durumu okuması gerekir” demiştim.

İşte bugün tam olarak ordayız.

Orada 1450 senenin geçmiş olmasının hiçbir kıymeti yok.

Çağın değişmiş olmasının hiçbir anlamı yok.

Bugün beşeriyetin içine düştüğü buhran, o günkü buhrandan çok daha ağırdır.

Nasıl ki o gün, insanlık asırlardır geriliyor ve çöküşe doğru koşarcasına ilerliyordu ise, bugün de aynı hız ile o uçuruma doğru ilerliyor.

O gün nasıl ki, insanlığın elinden tutup gerilemesini durduracak ve onu felaket uçurumuna yuvarlamaktan koruyacak herhangi bir kuvvet yeryüzünde yoktu, bugün de maalesef o kuvvet yok.

Dahası bugün gün geçtikçe insanlık o günden daha hızlı bir düşüşle uçuruma doğru yuvarlanıyor.

Peki bu böyle mi devam edecek?

Yada 1450 sene önce beşeriyetin kurtuluşu için inen İslam’ın getirdiği o saadet ve mutluluk bugün de vuku bulmayacak mı?

Elbette bu soruya verilecek cevap “evet” olacaktır.

Yeter ki o dinin temsilcileri kendine gelsin.

Yeter ki o dinin mensupları kendini bulsun.

İnanın, tıpkı o gün Arap yarımadasından dünyayı aydınlatan İslam nuru bugün de beşeriyeti kurtaracaktır.

Yeter ki o dinin mensupları içine düştükleri derin gafletten uyansın.

İman ettikleri din, şu anda mevcut tüm buhranları yok edip yutacaktır.

Var olan tüm krizleri kökten söküp atacaktır.

Çünkü İslam dinin peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) insanlara, her zaman ve yerde müreffeh bir hayata ve üstün bir medeniyete temel olabilecek sâbit esaslar ve sağlam prensipler bırakmışlardır.

O esas ve prensipler bugün de hala var ve dimdik ayakta.

Çünkü o dinin temelini oluşturan Kur’an var.

Hem de o günkü gibi sağlam bir halde.

Kendisine iman edenlerin dönmesini bekliyor.

Nurunu yeniden dünyaya yaymak için.

O’na dönersek hem kendimiz hem de tüm beşeriyet kurtulur.

Yeter ki dönelim.