Modern hayatın en yaygın geleneklerinden biri haline gelen, tarihi olay ve kişileri bir şekilde anma alışkanlığı, ciddi boyutlarda bir sömürüye ve şuursuzluğa yol açar hale geldi.

Sürekli birilerinin doğumunu ve ölümünü anmaktan, zaferleri yad etmekten, günleri kutlamaktan dolayı artık insanlar için bu özel günlerin bir anlamı kalmadığı gibi, kasıtlı ya da kasıtsız örtülen detaylar, törpülenen hassasiyetler sebebiyle, gerçeklikten uzak bir efsane gibi hatırlanıp hatta bir sinema filmi izleme rahatlığıyla geçiştirilen günlerle ve anmalarla doldu hayatımız.

Bu yoğunluk içinde geçtiğimiz haftalarda 100. yılını idrak ettiğimiz Gaziantep’in kurtuluş hikayesi, üstlerine petrol dökülen balıkçıllar kadar bir vurguyla kutlandı. Petrolü kimin döktüğünün bile söylenmediği bir kurtarma operasyonundan bahseden haber bülteni spikeri duygusuzluğu ile hazin bir işgal ve onurlu bir direniş, bir tür masal gibi anlatıldı.

Bütün bunlar yetmezmiş gibi, neslimizin gönül ve ruh dünyasını inşa etme fırsatlarını heba etmekteki maharetimizi ortaya koyarak; kimliği, kişiliği, yaşantısı ve şarkıları ile bu maziye ihanetin temsilcisi gibi olan bazı şarkıcıların, anma programlarında sahne alarak, gençleri eğlendirmeleri ve şehrin kurtuluşunun bir Fransız gibi lafa sallayarak, el çırparak, çığlıklar atarak idrak edilmesi, herhalde en çok şehitlerin ruhlarını incitmiştir.

Kutlama mesajlarında ise, işgalci Fransızların ve yerli işbirlikçileri Ermenilerin adlarının geçmemesi için özel bir hassasiyet gösterildiği izlenimi verildi.

Şahinbey’in katilleri kim söylenmedi, Şehit Kamil’i kim süngüledi anlatılmadı, minarelerimizdeki kurşun izlerini oluşturan mermilerin tetiklerini kimin çektiği bir yana, o izlerin ne yarası olduğu bile bilinemedi.

Gazi şehrin sokaklarında, caddelerinde kimse kurtuluş hissi yaşamadı. Kuru ve ruhsuz resmi toplantılarla geçiştirilen bu büyük destana yazık oldu.

Anlamsız şarkılarla ve batı tarzı işgalci müziklerle anılan kurtuluş, faili meçhul cinayetlere kurban gitmiş gibi rahmet okunan şehitler, sayıları bile dillendirilmeyen gaziler, yıllardır restore edile edile bitmeyen bombardımanlarla viran edilen medeniyetler köprüsü bir şehir…

Hiç değilse anıtları yapılan 14 minik Anteplinin hikayesi anlatılmalıydı, hatırlanmalıydı. Kurşunlarla şehit edilen silahsız çocukların, hangi kinle süngülerle parçalandığı bilinmeliydi.

Özdemir Bey kimdir, bütün Antep bilmeliydi. Hatta Trablusgarp’tan Kafkasya’ya uzanan coğrafyanın tamamı bilmeliydi.

Bir yazı ile geçiştirilecek bir destandan bahsetmediğim için hepsini sıralamanın imkansız olduğu nice kahramanın hikayeleri anlatılmalıydı. Hala da anlatılmalı. Sadece 100 yıl önce işgal edilmiş ve yıkılmış bir şehir, yaraları taşlara kazınan direniş, bir Fransız sömürgesi utangaçlığına mahkum edilmemeli!

Biz kaybetmediğimiz savaşları masa başında bırakıp kalkmalardan usandık!

Osmanlı alfabesiyle tabela bile asılamayan bu şehrin Fransız işgalinden kurtulmuş bir imparatorluk bakiyesi olduğunu gösteren bir şeyler olmalı.

Halkın ve kamunun içine sinen bir kurtuluş hikayesi yazılmalı ve yaşanmalı.

Bu şehrin çocukları, atalarının kimlerle neyin kavgasını verdiğini bilmeli.Bir gün atlarına atladıklarında yönlerinin ne yana olacağını hissetmeli yeni nesil. Bugünlerde o şuuru edinmeli, kazanmalı ve ileriye öyle sağlam bakmalı.

Yeni neslimiz batıya karşı ezik olmamalı. Onların neler yaptıklarını ve nasıl zenginleştiklerini idrak etmeli. Bizim neden ve hangi şartlarda geri çekildiğimizi bilmeli.

İşgalin ve yıkımın en zor zamanlarında bile görevlerini canları pahasına yapan her bir kahramanın duygusunu, şuurunu sinesinde saklamalı insanlar.

Tepesinden bombalar yağarken iaşe defterini bütün titizliği ile tutan memurun kahramanlığı görmezden gelinmemeli. Kimin yarasını sardığını, kimin neresinden ne ile vurulduğunu not eden sağlıkçının, mağaraların derinliklerinde saklı kalmamalı fedakarlığı.

Sokaklarda koşuştururken bilgi toplayan, mermi taşıyan, çetelere erzak götürürken toprağa düşen taze fidanları bilmeli yeni nesil. Erinin yemek molasında nöbeti devralan kadınları bilmeli herkes…

Fransız vicdansızlığını ve komşusu iken düşmanı olabilen Ermenileri, ırklardan ve ülkelerden bağımsız olarak idrak etmeli herkes.

Kurtuluşu idrak etmeli, kurtulduğunu hissetmeli insanlar.