Gittikçe uzayan okyanus aşırı düşünceler içinde, kendi savaşını kazanamamış, sözcüklerine mil çekilmiş bir çağın konuşulmayan dilinde, zafer helvası yemenin hangi galip tarafını taşıyacağız, kime ve nereye. İnsan, ne taşıdığını bilmediği yükten ve  ucunu göremediği tüneldeki yolculuğundan bir türlü kurtulamadı.

Bir şeylerin yükünü taşımak ama kayda değer midir bilmeden, bilemeden. Bu yüklerin sarraflar çarşısında alıcı bulmadığı malum. Kim neyin çabasını veriyor, renklerin efendiliğinde albeninin kölesi olarak. Her zaman her yerde en tuhaf, en onmaz acılar çekiliyor birilerinin keyfi kudreti için. Nice ıssızlıklar içinde  yalnız başına oturulan, nemli havalarda hayallere dalan çok düşünülen hem de derince ve zaman zaman üşüyerek. Kulaklarımda yalnızca sessizliğin ıssız hışırtısı kaldığı bu günlerde. İnsanın adının olduğu ama kendisinin olmadığı  bu insansız mekanlarda karşılıksız beklentilere dalıp dalıp giderken, öfkeli yağmurlarla ıslanan caddelerde kimsesiz deliler, karton toplayıcıları, çöp karıştırıcıları ile beraber.

Karanlıklar, kavrayamadığım uçsuz bucaksız sınırlar çiziyor bana.  Kendimi suların çekimine tutulmuş gemilerde görüyorum, bulutlarda süzülüyor, batıyor batıyordum. Sessizdi her taraf, duvarlar sesimi geri itiyordu, uzun zaman konuşamayacak kadar suskundum. Güneş ışığında deniz küçük dalgalarla kımıldıyordu. İçim gitgide yufkalı yükler taşıyordu yorgun ve dermansız ağlıyordum. Yalnız bu ağlayış gözyaşı akıtmadan olan bir ağlayıştı.

Başım göğsümde son heyecandan bitkin uykuya dalmam için uykusuzlukla boğuşuyorum, tarifsiz sanrılarla zihnim allak bullak. Kimse kimseyi kurtarmaz ama kurtulması için yol olabilir. Ya da yol gösterebilir aslında biraz silkelenmek lazım. Öyle olmalıydı yine de nehirde kürek çekme çabasının umudu diri tutacağına inanarak. Bu çağın zorbalığında eskileri dinlemek, eskileri anlatmak çok zor. Yeni olan her şeye diri olanlar, eskilere zoraki mecalsiz kalıyorlar.

İnsanlara ait bilinmezlikler konusunda varsayımlarda bulunmak öyle kolay olmamalı. Bildiklerimiz ve zanda bulunduklarımız en kolay olan ve insana dair çok az aciz şeyler. Hayatımızın ne kadarı diğer insanları bilgilendirebilir ki. Çağımızın insan hayatı bir başkasına ne kadar tecrübe ya da örneklik oluşturur ki. En son karar kılınan insan için en iyi,  en uygun ve en makbul olanın  zihni hayat olduğudur. Hayatlarımız çok hızlı bir şekilde eskime ve eskitmeye maruz. Her şey çok daha hızlı bir şekilde hayatımızdaki yerini yitiriyor hem de  gözümüzde ve gönlümüzde hiçbir anlam bırakmadan. Kısmetinin başka yerlerde olduğunu düşünen insanın savaşının sonu mutsuzlukla bitiyor.

İnsanlık tarihi boyunca ilk insanla son insan arasında hiçbir farkın olmadığı, insan hangi zamanda yaşarsa yaşasın, en geri ya da en ileri teknolojik araçları kullanırsa kullansın iyi -kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin, adalet-zulüm gibi olgularla sınanarak yaşar. Bu döngü bugüne kadar nasıl geldi ise kıyamete kadar da böyle devam edecektir.