27 Şubat 1947′de Ankara'nın Ayaş ilçesinde doğan Deniz Gezmiş, 7 Kasım 1966'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi.
*
Adını burada altına imza attığı öğrenci olayları ile duyurdu. Üniversitenin işgali ve karşıt görüşlü öğrencilerle girdiği silahlı çatışmalar da bu eylemlerden bazıları oldu.
*
Hakkında 23 Haziran 1969′da çıkan bir tutuklama kararının ardından Filistin'e kaçtı. 1 Eylül 1969′a kadar Filistin'de kaldı ve FKÖ kamplarında silahlı eğitim aldı. Bu dönemde üniversiteyi işgalden dolayı Hukuk Fakültesin'den atıldı.
*
23 Eylül 1969′da hukuk fakültesinde olduğu bir sıra polis tarafından yakalarak gözaltına alında da 25 Kasım'da serbest bırakıldı. Ancak okulda yapılan aratırmalarda Deniz Gezmiş'e ait silahlar ele geçirildiği için tekrar tutuklama kararı çıkarıldı. 20 Aralık 1969′da tutuklanan Deniz Gezmiş, 18 Eylül 1970′e kadar hapis yattı.
*
Hapisten çıkmasından sonra öğrenci hareketlerinden uzaklaşarak Sinan Cemgil ve Hüseyin İnan'la birlikte Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu'nu kurdu.
*
Kimileri tarafından "Türkiye'de silahlı mücadele veren ilk siyasi örgüt" diye pazarlansa da, THKO hem o günkü hem de bugünkü hukuk literatüründe tipik bir 'terör örgütü' idi ve öyle faaliyet gösterdi.
*
Deniz Gezmiş ve arkadaşları THKO'nun kuruluşunu, Ankara'da ABD Büyükelçiliği önünde nöbet tutan polislere kurşun sıkarak ilan etti.
*
Yaralanan polislerin düştüğü yere, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve Sinan Cemgil tarafından THKO bildirisi bırakıldı.
*
Yaptığı eylemlerden bazıları şöyle:

Silah tehdidiyle İş Bankası'nı soyma,

İstanbul'da birçok soygun ve gasp eylemi,

ODTÜ'de görevli bir kişinin arabasının gasp silah zoruyla gasp edilmesi,

Zorla evine girilen bir astsubayın eşinin tabancayla yaralanması,

Bir astsubayın silah zoruyla kaçırılması,

Şarkışla ve Gemerek'te güvenlik güçleriyle silahlı çatışma, ABD askerlerinin kaçırılması...
*
1971 yılında kurulan THKO ve Deniz Gezmiş çok kısa bir süre işte bu eylemlere imza attı. Yaptığı bu eylemlerden dolayı Deniz Gezmiş hakkında tutuklama kararı çıkarıldı.
*
9 Ekim 1971′de son bulan mahkeme'de TCK'nın 146. maddesinin ihlali gerekçesiyle 9 Ekim 1971′de idama mahkum edildi. 6 Mayıs 1972 tarihinde Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ile birlikte saat 1.00-3.00 arasında Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde idam edildi.
*
8 yıl sonra, 1980'de eski başbakan Nihat Erim, Deniz Gezmiş'in intikamının alınması adına Devrimci Sol tarafından suikast sonucu öldürüldü.
*
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmesinde iki boyut vardır: Birincisi hukuki boyut yani mahkeme kararı, ikincisi siyasi boyut yani Meclis’in idamları onaylaması...
*
Bunları birbirine karıştırmamak lazım...
Bazılarına göre, Gezmiş ve arkadaşlarını mahkûm eden mahkeme askeri mahkeme olduğu için emirle karar vermişti, “çocukların” tek suçu “yurtsever” olmalarıydı falan... Fakat hukuki durum böyle değildir.
*
Meclis zabıtlarından:
10 Mart 1972 günü Meclis’te yapılan görüşmede idamlara karşı çıkan CHP milletvekili Mevlüt Ocakçıoğlu’nun uzun “muhalefet” şerhi bu siyasi görüşün veciz bir ifadesidir, özetle:

“Bu delikanlılar Amerikalıları kaçırdılar, fakat çağrıya uydular, en iyi muameleyi yaptılar, öldürmediler ve ailelerine iade ettiler. Bunlar polis öldürmek istemediler, maksatları kendilerine (karşı) bir taraf olarak hareket eden ve işkence ettiren hükümete karşı bir uyarı olarak polis kulübesinin tabanına kurşun sıktılar. Bu insanlar bankalardaki paraları aldılar, soydular, ancak nefislerine kullanmak için değil, banka kredileri yolsuzluğunu ve kitabına uydurularak yapılan soygunları protesto ve bu paraları içtimai ve idari düzensizlikleri düzene koymak için soydular, müdafaaları bu.” (Tutanaklar, cilt 23, s. 111-112)
*
Bugün Deniz Gezmiş yanlıları sanırım bu satırları alkışlayacaktır. Fakat...

Hukuk ne diyor?

Gezmiş ve arkadaşları legal parti kurmamışlardı, silahlı devrim yapmak için “Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu” adlı yasadışı örgütü kurarak silahlı eylemler yapmışlardı.
*
Bu eylemleri yaparken “niyet”leri evet, yurtseverlikti... Fakat hukuk “niyet”e bakmaz, eylemdeki “kast”ın ne olduğuna bakar. Çok basit bir örnekle, fakirlere dağıtmak “niyet”iyle zengin evini soymak suçtur, çünkü yapılan hareketteki “kasıt” , soygun eylemidir.
*
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının eylemlerinde de hukuk “halkın kurtuluşu, emperyalizmle mücadele” gibi soyut niyetleri değil, yasadışı örgüt kurma ve silahlı eylem gibi somut unsurlara bakar.
*
Evet mahkeme, idam yerine takdiren başka cezalar verebilirdi ama o zamanki içtihatlara göre sivil mahkemelerde de bu tür örgüt ve eylemler “anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs” sayılıyor, ona göre mahkûmiyetler veriliyordu.
*
Gezmiş’lerin idamına gelince, sorun burada siyasi boyut kazanıyor. Meclis bu idamları onaylayarak bir mahkeme kararının infazına onay vermiştir.
*
O zaman sanılıyordu ki, idamlar yaygınlaşmakta olan silahlı örgütleri ve eylemleri caydıracaktır... Meclis tutanaklarında bu inanış
 
 
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmesinde iki boyut vardır: Birincisi hukuki boyut yani mahkeme kararı, ikincisi siyasi boyut yani Meclis’in idamları onaylaması...
*
Bunları birbirine karıştırmamak lazım...
Bazılarına göre, Gezmiş ve arkadaşlarını mahkûm eden mahkeme askeri mahkeme olduğu için emirle karar vermişti, “çocukların” tek suçu “yurtsever” olmalarıydı falan... Fakat hukuki durum böyle değildir.
*
Meclis zabıtlarından:
10 Mart 1972 günü Meclis’te yapılan görüşmede idamlara karşı çıkan CHP milletvekili Mevlüt Ocakçıoğlu’nun uzun “muhalefet” şerhi bu siyasi görüşün veciz bir ifadesidir, özetle:

“Bu delikanlılar Amerikalıları kaçırdılar, fakat çağrıya uydular, en iyi muameleyi yaptılar, öldürmediler ve ailelerine iade ettiler. Bunlar polis öldürmek istemediler, maksatları kendilerine (karşı) bir taraf olarak hareket eden ve işkence ettiren hükümete karşı bir uyarı olarak polis kulübesinin tabanına kurşun sıktılar. Bu insanlar bankalardaki paraları aldılar, soydular, ancak nefislerine kullanmak için değil, banka kredileri yolsuzluğunu ve kitabına uydurularak yapılan soygunları protesto ve bu paraları içtimai ve idari düzensizlikleri düzene koymak için soydular, müdafaaları bu.” (Tutanaklar, cilt 23, s. 111-112)
*
Bugün Deniz Gezmiş yanlıları sanırım bu satırları alkışlayacaktır. Fakat...

Hukuk ne diyor?

Gezmiş ve arkadaşları legal parti kurmamışlardı, silahlı devrim yapmak için “Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu” adlı yasadışı örgütü kurarak silahlı eylemler yapmışlardı.
*
Bu eylemleri yaparken “niyet”leri evet, yurtseverlikti... Fakat hukuk “niyet”e bakmaz, eylemdeki “kast”ın ne olduğuna bakar. Çok basit bir örnekle, fakirlere dağıtmak “niyet”iyle zengin evini soymak suçtur, çünkü yapılan hareketteki “kasıt” , soygun eylemidir.
*
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının eylemlerinde de hukuk “halkın kurtuluşu, emperyalizmle mücadele” gibi soyut niyetleri değil, yasadışı örgüt kurma ve silahlı eylem gibi somut unsurlara bakar.
*
Evet mahkeme, idam yerine takdiren başka cezalar verebilirdi ama o zamanki içtihatlara göre sivil mahkemelerde de bu tür örgüt ve eylemler “anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs” sayılıyor, ona göre mahkûmiyetler veriliyordu.
*
Gezmiş’lerin idamına gelince, sorun burada siyasi boyut kazanıyor. Meclis bu idamları onaylayarak bir mahkeme kararının infazına onay vermiştir.
*
O zaman sanılıyordu ki, idamlar yaygınlaşmakta olan silahlı örgütleri ve eylemleri caydıracaktır... Meclis tutanaklarında bu inanış açıkça görülür. Fakat öyle olmamış, aksine idamlar terörü provoke etmiştir; yaşayarak öğrendik bunu.
*
Bugün belli bir kesimde Che efsanesi gibi bir Deniz Gezmiş efsanesi var ve bu romantize ediliyor.
*
Halbuki sağ için de sol için de “dava uğruna ölmek” tutkusu gerçekçilikten uzak bir düşüncedir
*
Deniz’in “niyet”i idealize edilirken, seçtiği silahlı eylem yolunun yanlış olduğu artık anlamamız lazım.