İmtihan gereği, hayat bize sevdirilmiştir. Ancak hayatı yaratan Allah (cc) ölümü de yaratmış tır. “Hanginiz daha güzel ameller işleyecek diye, imtihan için hem ölümü, hem hayatı yaratan O'dur. O, Aziz’dir= her şeye gâlibtir, Gafûr'dur= çok bağışlayandır.” (Mülk 67/2) Ölüm gerçeği ise bize bir nefes kadar yakındır. Verdiğimiz nefesin yerine yenisini alamazsak, ölürüz. Aldığımız nefesi geri veremezsek, yine ölürüz. Buna binaen, Şeyh Sa’di Şirazi (rh.a) der ki: Her nefeste kişiye iki şükür vacip olur. Çünkü Allah (cc) her nefeste kişiye iki hayat bahşetmektedir.

Allah'ın (cc) nimetlerine şükrün hakkını verdiğimiz zaman, imtihanı kazanıp ahirette de ebedi saadeti kazanacağız. “Saadeti dareyn” yani dünyada huzur ve izzet, ukbada cennet ve saadet… ama biz dünyalıkların gafletiyle, dünyada ebedi kalacakmış gibi, geçici zevk ve hazlara dalıp ebedi aleme hazırlığı ihmal ediyoruz. Allah (cc) şöyle buyurur: “Her ümmet, (fert, toplum, devlet, medeniyet) için belirlenmiş bir ecel vardır. Vadeleri dolduğu zaman, ne erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.” (A’raf 7/34)

Kur'an-ı Kerim’in Mekkî olan sure ve ayetleri yoğun bir şekilde ölüm ve sonrasını / kıyamet ve ahireti işler. Çünkü cahiliye insanı ahireti inkâr ediyordu. Bu sebeple de hayatlarından tüm iyilikleri kovmuş yerine şer ve kötülükleri yerleştirmişlerdi. Zina, fuhuş, içki, kumar, faiz, zulüm vs. öyle ki cahiliye insanı kız çocuklarını diri diri toprağa gömecek kadar vahşileşmişlerdi. Bu sebeple de Kur'an’ın ilk ayetlerinin yoğun bir şekilde ölüm ve sonrasını işlediğini görmekteyiz. “De ki: “Eğer siz ölümden ya da öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size asla fayda vermeyecektir. O takdirde bile (hayatın zevklerinden) pek az yararlandırılırsınız.” (Ahzab 33/16)

 “Rabbinin buyruğu ve saf saf dizilmiş olarak melekler geldiği ve o gün cehennem getirildiği zaman, işte o gün insan (yaptıklarını birer birer) hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ona nasıl faydası olacak!? Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım” der.” (Fecr 89/22-24)

 “İşte o vakit, kimin tartıları ağır gelmişse, Artık o, hoşnut olacağı bir hayat içinde olacaktır. Ama kimin de tartıları hafif gelirse, işte onun anası (varacağı yer) Hâviye’dir. Sen Hâviye’nin ne olduğunu ne bileceksin? O, kızgın bir ateştir.” (Karia 101/6-11)

               Ömer (ra) ahirete inanmadan önce kâinatın efendisi Resûlullah (sav) ı öldürmeye kastedecek kadar vahşiydi. Ama iman edip ahiret bilincini kuşanınca o sultana canını feda edecek duruma geldi. Diyebiliriz ki, “ahiret bilinci” yani ölüm ve sonrasını idrak etmek, hayatın şifresidir. Bu şifreyi kavrayan bir kimseye zorla dahi kötülük yaptıramazsınız. Bu gerçeği yeterince kavramamış kimselerin ise başlarına asker polis dikseniz de kötülüğüne engel olamazsınız.

               Cebrail’in (as), Resûlullah (sav) şahsında tüm müminlere şu tavsiyeleri, bu şifrenin özetidir; “Ya Muhammed (sav)! ne kadar yaşarsan yaşa mutlaka öleceksin. Kimi ve neyi seversen sev mutlaka ayrılacaksın. Ne amel işlersen işle mutlaka hesaba çekilecek ve karşılığını göreceksin.” (Hâkim, Müstedrek, 4/360; Taberânî, Mu’cemu’l-Evsad, 4/306; Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 2/252)

               Şu iki şeyi unutmayalım;

  1. Bu dünyanın zararları ne kadar çok ve büyük olursa olsun telafisi vardır. Bir adamın evi yanar, fabrikası yanar, iflas edip trilyonlarca zarara girer, tüm serveti ve ehl-u iyali deprem altında kalır yine de tüm bu zararların telafisi vardır. Bu insanların her birinin hayata bir köşesinden devam etmesi mümkündür. Ancak mahşer günü ilahi mizan konulduğunda hayır terazimiz hafif çıkarsa bunun telafisi yok. Ne aşiretimizin yiğitleri, ne bileğimizin gücü, ne zekamız, ne makam ve servetimiz o teraziyi ağır getiremez.

Ne kadar olduğunu bilmediğimiz bu ömrümüz tek ve son şansımız. Bu dünyaya bir daha gelmeyeceğiz cenneti kazanma ve cehennemden azâd olma, başka bir deyimle ebedi saadetimizi bu ömrümüzde kazanacağız. Ölüm bize bir nefes kadar yakın. Aldığımız nefesi geri vermezsek veya verdiğimiz nefesi geri alamazsak ömür bitmiştir ve fırsat geçmiştir. Yegane sermayemiz olan bu ömrümüzü, dünyamız için zaten değerlendiriyoruz, ancak ahiretimiz için de yeterince değerlendirdiğimizi söyleyebilir miyiz? Halbuki asıl hayat ahiret hayatıdır. “Eğer dünya, Allah katında sivrisineğin kanadı kadar bir değere sahip olsaydı, Allah hiçbir kâfire dünyadan bir yudum su bile içirmezdi.” (Tirmizî, Zühd 13. Ayrıca bk. İbniMâce, Zühd 3.) Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke... Muhammed Özkılınç