Karganın biri her gün kilisenin camına pislermiş. Papaz ne yaptıysa yakalayamayınca çanın bulunduğu yere bir bardak şarap koymuş. Şarabı için karga sızıp kalınca doğal olarak yakayı ele vermiş. Durumu gören papaz şaşırmış ve sonra demiş ki, “Müslüman olsan şarap içmezsin. Hristiyan olsan çana sıçmazsın. Söyle bana sen nesin?”

***

Evet söyle bakalım sen nesin?

Müslüman mı, Hristiyan mı?

Bir noel daha yaklaşıyor.

Kendi kendinizi şöyle bir ölçüp tartın.

Sırf noel geliyor diye şarap alacak mısınız?

Hindi kesecek misiniz?

Evlerinizi çam ağaçlarıyla süsleyecek misiniz?

Çocuklarınıza noel kıyafetleri giydirecek misiniz?

Diskolara koşacak mısınız?

Bütün bunların içerisinde bir ya da, bir kaçını yapıyorsanız eyvah demenizin vaktidir. Zira şöyle buyuruyor Hz. Ömer Bin Hattab (r.a), “İnandığı gibi yaşamayan, yaşadığı gibi inanmaya başlar.”

Dikkat ettiniz mi bu cümleye?

Lütfen bir defa daha tekrarlayalım. Şöyle buyuruyor Hz Ömer (ra), “İnandığı gibi yaşamayan, yaşadığı gibi inanmaya başlar.”

Yani kendi inançlarına göre yaşamayanın imanı tehlikededir diyor MaazAllah.

Niye çünkü aynı kişi ne hikmetse,” ben Müslümanım” da diyor: Kurban kesiyor, oruç tutuyor, başını örtüyor zekat veriyor ve hatta namaz da kılıyor.

Sonra?

Sonra da kalkıp noel veya Hıristiyan bayramı kutlamaları yapıyor. Girşiteki karga fıkarasını da bu sebeple anlattık ya zaten. Ne demişti papaz, “Müslüman olsan şarap içmezsin. Hristiyan olsan çana sıçmazsın. Söyle bana sen nesin?”

***

Bütün bunların haricinde mevcut olan bir başka vahamet ise aslını terk ettiğinin (asimile) farkına varmadan topluma ayak uydurduklarını (entegre olmak) düşünenler.

Aslında şu şiiri okumak kafidir böyle düşünenlere.

***

Ya Rab! Böyle mi olacaktı, benim cennet yurdum?

Baktım da etrafıma yalnızım, ağladım durdum.

Bir mânâ veremedim, şu Milâdî yılbaşına!

Şaştım da kaldım, Müslümanların vah telaşına!

 

Çevirdim başımı, nereye ettimse bir nazar.

Gördüm ki, Noel için hazır, yer-yer çarşı-pazar.

 

Haykırmak gelmişti içimden, seslendim millete.

Heyhat! Duyuramadım, ne Âhmed’e ne Mehmed’e.

 

Ey Âlem-i İslâm’ın baş tacı, büyük Türkiye!

Mukaddesatı unuttun, Avrupa diye diye!

 

Yurdumu işgal eylemiş, şu garbın safsatası,

Kiminin maymunu var, kiminin “Noel babası!”

 

Anladım, zaman geçmekte bugün dünden de beter.

Kim bilir? Yarın ne hâle düşecek bu şaşkın beşer.

 

Kulaklar tıkanmış, gözlere çekilmiş perde.

Nankör adam, fazilet arıyor geçmiş giderde.

 

İslâm’dır bu vatanın dini, kitabı Kur’an-ı Kerîm’dir.

Müslümanın bayramı, Ramazan ve Kurbandır.

 

Kalamaz bu böyle Fatih’in, Yavuz’un diyarı,

Noel kutlamada, geçerek hıristiyanları.

 

Maziyi düşündüm de, hayran oldum istiklâle

Ecdadıma söz verdim, varmak için istikbâle,

 

Çanakkale’de şehidlerim kefensiz yatıyor!..

Sakarya’nın rengi, hâlâ kıpkızıl kan akıyor!..

 

Şehidlik, gazilik şerefidir Müslümanların.

Düşmanlara alkış tutmak, işidir alçakların.

 

Şu alçakça yaşayanların aklına yanayım.

Gel ölüm gel, neredesin? Kanımla yıkanayım!

 

İstemem bu hayatı, Sultan etseler cihanda.

Ölürüm, şerefimle yatarım, toprak altında.

***

Bu şiirin Milli Şair Mehmet Akif’e ait olduğunu söyleyenler de var. Tam aksine, “Ömer Berber’e aittir.” Diyenler de var.

Ancak bizim meselemiz işin bu kısmı değil tabiki. Bizim meselemiz yazının başlığında.

Ne idi başlık, önce ‘kim olduğuna’ karar ver.

Ve ne diyordu üstad Necip Fazıl, “Biz yılbaşında hediye getiren ‘noel babanın’ değil, Miraç’tan NAMAZ getiren Hz. Muhammed’in (s.a.v) ümmetiyiz. 7 hristiyan bir danaya ortak girmedikçe çam ağacı süslemem.”

Vesselam,