Teknoloji baş döndürücü bir hızla gelişiyor. Bu gelişme dünyalık işlerimizde akıl almaz faydalar sağlayıp rahatlıklar sağlarken, maalesef uhrevi amellerimizle ilgili aynı şeyi söylemek çok zor. Hatta tam tersi bir gidişat var. Bu tersine gidişatın zararı ise, dünya ile ukba, yani fani ile ebedi kadar farklı.

Teknolojik gelişmeler bizi biraz daha rabbimize yaklaştırması gerekirken uzaklaştırırsa, fani dünyanın geçici rahatlığını ahiretin ebedi saadetine tercih etmiş oluruz. Teknolojik gelişmeler bir yandan çok değerli zamanlarımızı çalarken, aynı oranda bizi taat ve ibadetten alıkoymaktadır. Bu da yetmez, bir o kadar bizi haramlara çekme tehlikesi de var. Çünkü hiç birimiz melek değiliz. Sosyal vs. medya ise, % 20 hayra çalışıyorsa da % 80 şerre çalışıyor. Gençlerimiz ve çocuklarımız bu tehlikeden çok daha büyük zararlar görmektedirler.

İşte bu aksi gidişatın bir versiyonu da, taat ve ibadetin, dua ve zikrullahın sanallaşmasıdır. Öyle ki, insanlarımız, haremde; Beytullahta, Mescidi Nebevide bile oraların her saniyesini dolu dolu ibadetlerle değerlendirmeleri gerekirken, mümkün olduğunca, bol fotoğraf ve video paylaşma yarışına giriyorlar.

Birbirimize yemek ikram edeceğimize, mükellef sofralardan yemek fotoğrafları paylaşıyoruz. Yanı başımızda bize en yakın; komşu, akraba ve dostlarımızı ziyaret edeceğimize, kıtalar ötesine yaptığımız gezilerin fotoğraf ve videolarını paylaşıyoruz. Onun için diyoruz ki, “Teknoloji dünyayı bir köye dönüştürmüştür. Ancak, en yakınların dahi birbirlerine çok uzak oldukları bir köy.”

Tabi bu sanallıktan; hayır, bereket, ibadet ve fazilet mevsimi olan üç aylar da payını almaktadır. Her yıl biraz daha üç aylarla ilgili sanal paylaşımlar yapıyoruz. Üç ayların faziletine dair; ayetler, hadisler, hikmetli sözler vs…

Şu halde çare ne? Kendi nefsimiz, ailemiz ve yakınlarımızla beraber sanal kulluktan gerçek ve pratik kulluğa yönelmek... Bir önceki yazımızda geçen bazı tavsiyeleri de tekrar ederek, yapmamız gereken pratik amellerden bazılarını özetle hatırlayalım.

  • Farzları yaşama ve haramlardan sakınma konusunda daha hassas davranalım.
  • Farzları nafilelerle takviye etmeye bu aylarda çok daha önem verelim.
  • Namazlarımızı cemaatle ve camide kılmaya daha çok dikkat edelim.
  • Günlük Kur'an okuma virdi edinerek aksatmadan devam ettirelim.
  • Sahih sünnetle sabit olan dua ve zikirlere daha çok önem verelim.

Teheccüt, kuşluk, abdest sünneti, tehiyyetül mescid vb. nafile namazları kılalım. Günde bir cüz Kur'an okumaya çalışalım. Bu ağır geliyorsa; yarım cüz veya en az bir hizb (5 sayfa) okuyalım. Okuduğumuz Kur’an’ın mealini de okuyarak manası üzerinde biraz tefekkür edelim ve ilahi mesajları daha yakından kavrayalım… Ama ramazan ayında Kur'an okumayı üç cüze çıkarmaya çalışalım.

Camide cemaatle namaz kılmayı yoğunlaştıralım. Camiye giderken çocuklarımızdan uygun yaşta olanları da beraberimizde götürelim ki onlar da camiye aşina olsunlar.

Ülkemizde Kur'an okuma ibadeti nerdeyse ramazan ayına has gibi uygulanmaktadır. Hâlbuki en efdal zikir Kur'an okumaktır. Ne zaman ve nerede olursanız her harfine on sevap alırsınız. O halde sadece üç aylarda değil, yıl boyu Kur'an virdimizi aksatmamalıyız.

  • Gücümüz oranın da bir nafile oruç programı yapalım.

Resulullah (sav) ve ashabın uygulamasında sair ibadetler gibi oruç konusunda da çok zengin mönü bulabilirsiniz. Her hicri ayın 13, 14 ve 15. günleri, her hafta pazartesi, Perşembe veya Davut (as) un orucu olan bir gün tutup bir gün yemek gibi… Üç ayların tamamını da tutabilirsiniz.

  • Bu feyiz ikliminde, ferdi davet ve tebliği yoğunlaştıralım.

Davet ve tebliğ her mü'minin değişmeyen sabit bir görevidir. Bunun için de müsait olan her zaman ve zemini değerlendirmelidir. Ancak üç aylar gibi bir rahmet ve fazilet iklimi davet ve tebliğden semere almanın en bereketli ve en uygun zamanıdır. Dolayısıyla bundan azamî derecede istifade etmeye çalışalım.

  • Periyodik bir ders ve sohbet programına başlayıp aksatmadan devam edelim.
  • Aile efradımızla ilgili de ameli ve kültürel bir ders programı yapalım.
  • Akrabalarımızla ilgili sılayı rahim kabilinden ziyaretleşme ve görüşmelerimizi sıklaştıralım.
  • Kur'an öğretme ve öğrenmeyle ilgili yapmamız gereken görevlerimizi daha dikkatli olarak yapalım.
  • Hayır, hasenat ve infaka da gücümüz oranında pay ayıralım.
  • Zamanımızı faydalı işlerde değerlendirme konusunda dikkatli davranalım.

Özellikle kendimizi ve aile efradımızı TV, internet vs. medyanın zararlı yayınlarından koruyalım. Bazı insanlardan, “boş zamanlarımı şurada burada geçiriyorum” gibi sözler duyarsınız. Hâlbuki mü'min “boş zaman” diye bir kayram tanımamalı. Zira onun her dakikası mutlaka faydalı bir işle doludur. Hatta zamanı, yapması gereken faydalı işlere yetmediğinden adeta günlerin, ayların daha uzun olası temennisindedir.

Siz bu maddelere daha nicelerini ekleyebilirsiniz. Bunlar sadece bazı örnekler. Ayrıca bu görev ve ibadetlerin hiç biri elbette üç aylarla sınırlı olmayıp ömür boyu görevlerimizdir. Allah (cc) bazı mekânlar gibi bazı zamanları da fazilet ve berekette farklı yaratmıştır. İşte üç aylar da o farklı zamanlardandır. O halde yeterince değerlendirelim. Selam… Dua…