Yeni siyasi oluşumlar peşinde koşanları, dıştan destekli anamuhalefet partisini, topluma Erdoğan nefreti aşılama gayretinde olanları, endişeli modernleri, güçlü lider alerjisi olanları ve benzerlerini bir zamanların İttihatçılarına benzetiyorum.
*
Gerçi Mehmet Akif Ersoy İttihatçı değildi ama o da o günün rüzgarına kapılarak Sultan Abdülhamid'e,

‘’Ortalık şöyle fena, böyle müzebzep işler,
Ah o Yıldız’daki baykuş ölmezse eğer.’’

Çoktan beridir vardı benim bir derdim,
Gideyim zalimi ikaz edeyim isterdim,

Kafes ardında hanımlar gibi Saikliydi Hamid,
Al-i Osman’dan bu korkaklık edilmezdi ümid.’’ dizeleriyle Padişaha "ver yansın" ediyordu.
**
Nihayet İttihatçılar Abdülhamid'i Yıldız Sarayından yaka paça edip indirdiler; yıl 1909. Ancak ülkeyi on yıl yönetemediler, batırdılar, nihayet 1918'de koca İmparatorluk yıkıldı.
*
İşte bir zamanlar Sultan Abdülhamid için "Ortalık şöyle fena, böyle müzebzep işler, Ah o Yıldız’daki baykuş ölmezse eğer." diyen aynı Mehmet Akif düştüğü yanlışı anladı ama, heyhat!
İş işten geçmiş şimdi:

‘’Giden semerciyi, derler, bulur muyuz şimdi?
Ya böyle kalfa değil, basbayağı muallimdi.

Nasıl da kadrini vaktiyle bilemedik, tuhaf iş;
Semer değilmiş o rahmetlininki devletmiş!’’ mısralarıyla pişmanlık çıkarıyordu.
*
Elbet Erdoğan da bir gün olur gider, zira devlet kimseye baki değil. Yeter ki devlet bu gidişten zarar görüp yara almasın. Biz düşen görev işi ehline teslim etmektir. Yoksa semer yarası sırtımızdan eksik olmaz...