Gaziantep ticari hayatının tarihi merkezi olan ve meşhur pazar ve çarşıların ortak noktalarından birinde uzun zamandır bir Ahi Evran heykeli bulunuyor. Heykeller yoluyla gelecek nesillere bir hatıra ya da öğreti bırakmanın ne kadar mümkün olduğunun sosyolojik neticelerini ehline bırakalım.

Sembolleştirilen meslek örgütü yapısı ile Ahilik ve ticarete ahlak ve medeniyet getiren Selçuklu izlerini bu topraklara olabildiğince sağlam bir şekilde yerleştiren Hoca Nasreddin; aynı zamanda Moğol işgaline karşı direnişi teşvik eden, birlik ve beraberlik ruhunu tetikleyen, Anadolu’da yurt edinen neslimizin, putperest ve kan içici zalim Moğol işgaline karşı durmasını destekleyen, bu uğurda kendisine destek veren Mevlana’nın oğlu Alaeddin Çelebi ile birlikte Moğollarla girişilen bir mücadelede 93 yaşında şehit olan bir kahramandır.

Moğol işgali gibi ağır bir dönemde, ticari hayatın ilke ve kurallarını belirleyen ve bunları adeta bir standart haline getirerek örgütleyen Ahi Evran Hoca Nasreddin’in aynı zamanda direnişe de destek veriyor olması, ekonomi ile siyasi hayatın iç içe gidişinin de bir göstergesidir.

Bugünün dünyasında ve şehrimiz özelinde, ticari hayatın erdem ve ilkelerinin; sürekli kazanmak ve türlü hilelerle zenginleşmekten başka bir hedefi olmayan kapitalist yaygın anlayışa karşı çok önemli bir sınama ile karşı karşıya olduğu bir gerçektir.

Dürüst ve ahlaklı bir tacirin, huzurlu ve müreffeh bir toplumun temel taşlarının en önemlilerinden olduğunu bir kenara not etmemiz gerekiyor.

Şehrimiz son yıllarda atılan adımlarla, tanıtım ve tescillerle, gerek ülke gerekse dünya çapında bir çekim gücüne kavuşmuş ve ziyaret edilmek istenilen özel bir yer haline dönüşüp bir nevi markalaşmıştır. Bunda yerel yönetimlerin çabalarının çok büyük ve değerli olduğunu da teslim edelim.

Ancak hiçbir tanıtım faaliyeti, yaptığı alışverişten memnun olarak ayrılan bir ziyaretçinin diliyle yapacağı şahitliğin önüne geçemeyecektir. Bunu sağlayacak olanın ise, ticari ahlaka uygun bir fiyatlandırma ile insanlara misafir gibi muamele eden esnaf olduğu bir gerçektir.

Geçtiğimiz yıllarda ramatçılık sektörü üzerine muhabbet ettiğimiz bir arkadaşımızın; önceleri bölge ülkeleri dahil, birçok şehre ürün satan ve bir bakıma ramatçılığın merkezi olan Gaziantep’in bu alanda oldukça gerilediğini ve sektör büyüklüğünün 3 işyerine kadar düştüğünü anlattığını hatırlıyorum.

Şüphesiz rızık ve kısmet apayrı bir hadisedir. Ancak insanların sebeplere riayet etmeleri de dünyada bir şeyler elde etmenin değişmez kanunudur. Su içmeden susuzluğun giderilmesi ne ile mümkün olabilir?

İşin kişisel kazanç boyutunu aşamayan ve hırsla hep daha çok kazanma derdinde olan, daha çok kar için her yolu mubah gören bir anlayışa karşı yapılabilecek tek şey; ticaretin bir ülkenin bağımsızlık ve istikbalini inşa eden bir faaliyet olduğunu hatırlatmak ve ahlaksızlıkla sahtekarlıkla yürütülen bir ticaretin, aynı zamanda tüm toplumun varlığına vurulan bir darbe olduğunu göstermek gerekiyor.

Yaşadığımız topraklarda huzur ve sükûnetin bozulması, genel refah seviyesi ve zenginliğin yayılmaması, birilerinin uyanıklık zannederek üç beş kuruş daha fazla kazanma uğruna, acımasız bir kapitaliste dönüşmesi ile halkın bir kısmının yokluğa mahkum edilmesi, memleketin bereketinin eksilmesine ve maneviyatının çürümesine yol açacak kötü bir yoldur.

Ticari hayatın canlılık ve kalitesi, getirisinin artması ve devamlılığı, dürüst tacirlerin oluşturduğu dengeli piyasalarla sağlanabiliyor. Aksi halde bir süre sonra, ruhsuz bir balon gibi sönme kaçınılmaz oluyor.

Ekonomik olarak zor zamanlardan geçtiğimiz bugünlerde, merhamet ve denge ile tayin edilecek fiyatlandırmaların değeri sair zamanlardan çok daha fazla olacaktır. Bu şehrin ve bu ülkenin, ekonomik hayatının gidişatından herkes etkileniyor.

Ticari hayatımızda dürüst tacirlerin çoğalmasına, Ahilik gibi tarihi kurum ve anlayışların zamana göre yeniden canlandırılıp, insanlara para kazanmanın tek amaç olamayacağını yeniden öğretmeye şiddetle ihtiyacımız var.

Bir işi yapmak için mesleki yeterlilik kadar insani kalitenin de şart olduğunu, merhamet ve cömertlik olmadan kazanılacak paraların insanları birer Karun’a dönüştürme ihtimalinin bulunduğunu, hepsinden önemlisi; bu dünyada elde edilen her bir kuruşun ve harcanan her bir liranın mutlaka nereden ve nasıl gelip, nereye ve nasıl gittiğinin hesabını vereceğimizi zihinlere ve kalplere kazımamız gerekiyor.

Kul hakkının dünyada ve ahirette karşılığı pek bir ağırdır ve onu tartacak tek terazi kıyamet meydanına kurulacak olan Mizan’dır!