İlgili olanlar hatılasın, yıl 1991 Gaziantep’imizin Kozluca camiinde, üzücü bir olay yaşandı. Hem de Ramazan Bayramı günü ve bayram namazında… Yıllardır devam eden hilal tartışması, o yıl da alevli geçmişti. Marjinal gruplar, ramazan ayı boyunca bu tartışmayı canlı tutmayı başarmışlardı. Derken Suudi Arabistan bir gün önce bayram yapınca, bu gruba mensup birkaç kişi, tüm insanların oruçlu olduğu son günde, özel lahmacun yaptırıp çarşı ortasında hem lahmacun yemiş, hem de gelen çevre esnafa ikram etmişlerdi.

Tabi onlar kendilerince bu şekilde insanları “hilal” konusunda duyarlı yapmaya çalışıyorlardı. Ancak bu denli aşırı ve aksi davranışlar, insanlar arasında zaten var olan tartışmalara benzin olup daha da alevlendirmişti. Öyle ki, insanlar arasında kin ve nefret büyümüş, birbirlerini münafıklıkla suçlama ve tekfir etmeye varan tatsızlıklar yaşanmıştı.

Evet hilal meselesi tartışmalı bir konudur ve bu konuda birden fazla görüş mevcuttur. Hilal meselesi, üç ana başlıkta özetlenebilir. Hanefi uleması, dünyanın herhangi bir yerinde hilal görülürse, tüm Müslümanlara oruç farz olur görüşündedir. Şafii uleması ise, enlem ve boylam farklılığına itibar ederek, her bölge müstakil davranabilir görüşündedir. Yani hilali gören bölgedeki Müslümanlar oruç tutarken, dünyanın diğer bir yanında hilali görmeyenler, tutmayabilir. Üçüncü bir görüş ise, teknolojik cihazlar ve hesap ilmine göre amel etmeyi caiz görenlerdir.

Dolayısıyla hilal konusunda zaten bir ittifak yok. İhtilaf olan bir konuda ise farklı uygulamalar kaçınılmazdır. Ümmetin hilafet makamı kaim olup belli bir gün tayin etse, her kes emre uyup oruç vs. konularda ittifakla hareket ederler. Ancak günümüz ortamında, farklı görüşlerden birine uyanların, diğerleriyle tartışması, abesle iştigaldir. Hatta yıllardır yaşanan, münakaşa, kin ve nefretlere sebep olur. Bu da İslam düşmanlarının değirmenine su taşımak olup büyük bir fitne ve vebaldir.

Bahsettiğim asıl tatsızlığa geleyim. Kozluca camisinde bayram vaazında, vazeden kişi, bir gün önceden göstere göstere bayram yapan ve lahmacun dağıtan kişileri, münafıklık vb. suçlarla itham ediyor. Cemaatte hazır bulunan kişilerden biri de: “asıl münafık sensin” diye mukabele ediyor. Tartışamaya cemaatten başkaları da katılınca, tartışma kavgaya dönüşüyor. Böylece mahallenin bayramı daha ilk saatlerinde zehir oluyor. Tabi olay daha sonra tüm Gaziantep’te Müslümanların gündemini aylaca meşgul etti.

Bizim açımızdan daha acı olanı ise, camideki vatandaşlardan biri: “Bu adam Molla Muhammed’in talebesidir” deyiveriyor. Halbuki bu olaya karışan kişinin bizimle uzaktan yakından alakası yok. Hatta adam bizi “oy kullanmak görüşü” üzerinden tekfir eden birisi. Ama bir cümlelik bir ifadeyle, o dönemde zaten var olan sıkıntılarımızı katlamıştı.

Şimdi gelelim bundan 30 yıl sonrasına. Yıl 2021 yine ramazan ayı ve yine Gaziantep. Bu defa başka bir camide, pandemi sebebiyle camilerde itikaf yasaklanmışken, Furkan Vakfına mensup gençler, ne yapmak istediği muğlak olan liderleri tarafından itikafa girmeye teşvik ediliyor. Diyanet, valilik, kaymakamlık ve emniyetin tüm uyarılarına rağmen, bu gençler itikafa devam etmekte ısrar ediyorlar. Çünkü mesele üzüm yemek değil, bekçi dövmektir.

Evet itikaf kuvvetli bir sünnettir ve normal zamanlarda, diyanet itikafa uygun camileri belirleyip duyurmakta ve dileyen de gidip o camilerde itikafa giriyorlardı. Ama şöyle veya böyle, bulaşıcı bir hastalık var. Böyle durumlarda değil sünnet, icabında farz olan Cuma bile feda edilebilir. Hatırlayınız, geçen yıl hacca dahi, sadece Suud vatandaşlarına ve gayet sınırlı bir şekilde izin verildi. Bu konuda İslam’ın ön gördüğü ruhsatlar açıktır.

Bu konuda “Usul-ul Fıkh”ın temel kurallarından bazı maddeler, mecellede şöyledir:

21- “Zaruretler, memnu olan şeyleri mübah kılar.”

22- “Zaruretler kendi miktarlarınca takdir olunurlar.”

26- “Zarar-ı âmmı def’ için, zarar-ı hâs ihtiyar olunur.”

Peki konu bu kadar açık iken, neden her ramazan, birileri bizi ibadetten alıkoyup boş tartışma zeminine çekiyorlar. Çünkü derin güçler, bizim en zayıf yönümüzün ihtilaflar olduğunu tespit edeli çok oldu. Dolayısıyla yıllardır kullandıkları meşhur silahlarını tepe tepe kullanmaya devem ediyorlar. “Böl parçala ve yönet.” İşte bu ramazan da hem de ibadet açısında en önemli olan son on günde tartışıp duruyoruz. Tabi bu defa sadece Gaziantep değil, tüm Türkiye, dünyanın dört bir yanına dağılmış olan Türkiye vatandaşları ve hata dünyadaki Müslümanlar tartışıyor.

İlle tartıştıracaklar, ille kuyuya taş atacaklar. İle de Müslümanları taat ibadetinden boş tartışma zeminlerine çekecekler. Hazır Ramazan’da insanlar; dini konularda daha hassas ve daha da duygusal durumdayken, onların tartışama zeminine çekmek daha da kolay olmaktadır. Tam da derin güçler ve karanlık odaklar için büyük fırsat. Bunlar öylesine, eğlence olsun kabilinden mizah falan değil, “cambaza bak” hilelerinin bir parçasıdır. Biz ne kadar içi boş tartışmalarla meşgul olursak onlar, hedefledikleri, büyük ve derin projeleri daha rahat, daha az masrafla yürütmüş olurlar.

Biz tartışma zeminlerinde debelenmeliyiz ki, onlar işgal, sömürü, katliam ve talanlarını daha kolay yürütsünler. Ümmetin petrol, doğalgaz, uranyum, altın vb. yeraltı ve üstü zenginliklerini kontrol etmeye ve çalmaya devam etsinler. Aslına bu durum, sadece Ramazan, Kurban zamanı değil, her zaman ve tüm gündem saptırıcı, boş tartışmalar için de geçerlidir.

İyisi mi, biz böylesi boş tartışmalardan uzak durmak suretiyle, o karanlık odakların ekmeğine yağ sürmeyelim. Her saniyesi değer biçilmeyecek kadar yüce olan Ramazan ayımızdan, azami derecede istifade etmeye bakalım. Daha da önemlisi, karanlık odakların; kardeşlik, birlik ve dirliğimize kast etmelerine müsaade etmeyelim. Unutmayalım! “Ümmet olarak bu perişan halimiz, ne düşmanımızın güçlülüğü, ne de bizim zayıf oluşumuzdandır. İhtilaf ve iftiraklar sebebiyle gücümüzün dağılmasındandır.” Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke... Muhammed Özkılınç