Her ne kadar, hakikatte ve sözlerimizde her şey maddiyattan ibaret değilse de; dünyanın üstünde durduğu ve hayatın devamını sağlayan, insanın ihtiyaçlarını temin etmesine vesile olan, neticede para ve zenginliktir. Şehirlerin ve medeniyetlerin kuruluşları ve devamları kadar, seviyeleri de bu güçlerine bağlıdır.

Tarih boyu gerek bizim, gerekse diğer milletlerin kurdukları medeniyet havzalarının ve gelişmiş şehirlerin, aynı zamanda dönemlerinin zenginlik ve cazibe merkezleri olduğu gerçeğini hatırlamakta fayda var.

Eğer devletiniz adil, güçlü, zengin ve özgürse; halkınız da emniyet, refah ve huzur içinde yaşama imkanını elde eder. Eğer şehriniz zengin ve kalkınmış bir yer ise; hem insanları hem de ticari trafiği cezbederek daha da gelişmenin yolu açılır.

Daha özelleştirilmiş bir örnekle; eğer belediyelerimiz hizmetlerini icra edecek ve dahası, sosyal ve kültürel faaliyetlere bütçe ayıracak, hatta sosyal yardım yapabilecek bir güce sahipse; bunun arkasında şehrin zenginliğinin ve ticaret hayatının kapasitenin genişliğinin olduğunu bilmek gerekiyor.

Bugün, Gaziantep’te belediyelerimizin temel hizmetleri yapmalarının artık sıradanlaştığını, ihtiyaç duyulan yer ve zamanlarda, insanlara sosyal ve kültürel faaliyetler kadar, ayni ve nakdi yardımların yapıldığını görebiliyorsak, bunun ardında devasa sanayimizin, gelişmiş ve sürekli gelişen ticari faaliyet alanlarımızın, güçlü ve köklü firmalarımızın çokluğunun yattığını düşünüyorum.

Şehrin kimlik ve karakterini oluşturan elbette; imkanı olan hayır sahipleri ve hizmet gayesiyle yola çıkan idarecileridir. İdarecilerinin hamiyet ve fedakarlığı ile zenginlerinin cömertlik ve hayır gayretlerini birleştiren bir şehrin, maddi durumlarından bağımsız olarak tüm halkı, kendini buraya ait hissedecek ve katkıda bulunmak için çaba sarf etmekten geri durmayacaktır.

Ülke ekonomisine katkıları ile adından övgüyle söz ettiren bir şehir için, bir medeniyet beşiği oluşturmak ve geliştirmek akla gelecek en güzel ihtimal olur. Hayatın bir gerçeği olarak, dün de bugün de böyledir ki; maddi güç elde edilmeden ve halka yansıtılmadan medeniyet kurulamıyor, kurulsa da korunamıyor.

Şehrimizin tarihini araştıranların tespitlerinden bildiğimiz bir vakıa olarak, zenginlik ve kültürel altyapımızın güçlendirilmesi ve korunması, bundan sonrası için bize umut veren ve gelecek vadeden gelişmelerdir.

İmparatorluk bakiyesi bu toprakların son yüzyıllarda aldığı göçleri ve dahası son yıllarda aldığı ve hiçbir planda yer almayan ve aniden ortaya çıkan büyük nüfus yoğunluğunu, iş ve sosyal aktivite ihtiyacını, yol ve su gibi temel gereksinimleri karşılayabilmesinin temelinde, ekonomik kalitesi yüksek, verimli ve kaliteli iş gücünün değerini bilen, sadece ülke içine değil yurt dışına da mal satabilen ve bu konuda ülke sıralamalarında üst basamakları zorlayan bu şehrin; kalbi merhamet üzerine kurulu, sosyal yapısının bilek gücü olan fabrika ve işyerlerinin her bakımdan katkısını kesinlikle çok değerli buluyor ve asla gözden kaçırılmaması gerektiğini söylüyorum.

Şehrin ve medeniyetin inşası için zenginliğe ihtiyacımız var ve hep olacak; ancak her zengin memleketin medeni olmadığını da göz ardı etmemek durumundayız. Zenginlikle, ekonomik güçle medeniyet elde edilebilir, ancak medeniyet satın alınamaz. Ahlak ve kültür, para ile elde edilemez.

Kendisi aç ya da evdeki ehline ekmek götürme derdinde olan birinden, kültüre ya da medeniyete bir katkı beklenmesi, bir tür zulüm olur. Başının üstünde sağlam bir çatısı olmayan birinden, şehrin güven ve huzurunun dert etmesini beklemek haksızlık olur.

İşte tam da bu sebeplerle; bu şehrin halkının ekmeğine katkısı olan, ekonomik gücünde etkisi olan, iş ve aş derdine derman olan, alt ve üst yapısında koyduğu taşları olan, sokaklarında ve parklarında ellerinin izi olan, mabetlerinin kapılarında isimleri yazan, hepsinden önemlisi; ihtiyacı olmayanların asla bilmediği yerlerde ve yollarla, bu şehrin gariplerinin ve muhtaçlarının, sadece midelerini doyuran değil gönüllerini de alan, varlık ve hayır sahiplerine, şehrimiz ve inşa etmekle meşgul olduğumuz geleceğimiz adına teşekkür borçluyuz.

Emin olun; şehirler ve ülkeler için, hayır sahiplerinin ellerinin genişliği ve gönüllerinin cömertliğinden daha büyük bir sigorta yoktur. Bildiğimiz ve bilmediğimiz nicesinin, fedakarlıklarıyla bu topraklara, gökten yağmurun yağmasına ve yerden bereketin yetişmesine vesile oldukların bilmemiz yeterli.