Fitnenin ortaya çıkışı ve şehadeti

Hz. Osman on iki sene hilâfet makamında kalmıştır. Bunun ilk altı senesi huzur ve güven içerisinde geçmiş ve hiç kimse yönetimin uygulamalarından şikâyetçi olmamıştır. Kureyş, onu Hz. Ömer’den daha çok sevmişti. Çünkü Hz. Ömer onlara karşı şeriatı uygulamada müsamahasız ve sertti. Hz. Osman ise yaratılışındaki yumuşaklık ve hoşgörü ile insanların kısmen daha serbestçe hareket edebilmelerine imkan sağlamıştı. Onun bu yapısından istifade eden eyaletlerdeki birtakım valiler, sorumsuz davranışlar sergilemeye başlamışlardı. Zamanla halkların yükselen şikâyetleri yerinde kararlarla karşılayamayınca, yavaş yavaş bir fitne ve kargaşa ortamının oluşmasına zemin hazırlanmıştır.

Dersler ibretler:

  • Dış müdahaleler ve içteki fitneler olmasa, İslam, kısa zamanda tüm insanlığın saadetine vesile olacaktır.

Bu iki fitne kaynağı, tarih boyu var olmuş ve var olmaya devam edecektir. İdarecilerin, bunun farkında olarak her dem teyakkuzda olmaları önemlidir. Resulullah (sav) raşid halifeler (Rıdvanullahi aleyhim ecmeîn) dönemi de dahil, bu fitneler hep vardı. Ancak dış düşman da içteki ihanet şebekeleri de fitne girişimleri için müsait zamanı kollarlar. Bazen zamanlamayı yanlış yaptıkları için girişimleri sonuçsuz kalır. Bazen tam zamanında davranıp fitne ateşini yakarlar ama muktedir bir irade, zamanında ve hikmetlice alınan tedbirlerle bertaraf edilirler. Tabi burada kaderi ilahiyi de unutmamak gerekir. Ömer (ra) çok dirayetli olmasına rağmen, kendi şehadetine karşı bir şey yapamamıştır.

  • Her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır. Dört halifemizin (Rıdvanullahi aleyhim ecmeîn) her birinde ayrı seciye ve meziyetler olup her birisi ayrı birer rahmettir.

Abu Bekr (ra) de hilm, kerem ve cömertlik, Ömer’de (ra) heybet, şecaat ve adalet, Osman’da (ra) haya ve cömertlik, Ali’de (ra) kahraman ve cesaret… Tabi Resulullah'ın (sav) tüm sahabelerinde güzel ahlakın, takvanın, zühdün vs. fazilet ve erdemlerin her rengi vardı. Sadece bazılarında bu faziletlerin her birindeki renk tonu ve oranı farklıydı. Değil ki her birinde bu güzelliklerin birkaçı bulunup diğerleri yoktu veya eksikti değil. İşte Ömer (ra) ile Osman (ra) arasındaki idarecilik farkı da böyle bir seciye farkındandır. Yoksa Osman’da (ra) bir nakise/kusur bulunduğu manasına değildir. Ashabı kiram hakkında konuşurken dikkat etmeli ve su-i niyetli çevrelerin oyunlarına gelmemeliyiz.

  • Yönetim ve idarede disiplin ve dengeli bir sertlik, nefislerimizin hoşuna gitmese de huzur ve emniyetin devamında daha etkilidir.

Sadece Ömer (ra) dönemi değil, insanlık tarihi boyunca da bunun birçok örnekleri vardır. Allah Resûlü, cezayı gerektiren bir suç işlendiğinde, eğer mağdur tarafın affıyla düşen bir ceza değilse, suçluya gereken cezayı mutlaka tatbik etmiştir. Çünkü hoşgörü adı altında cezaları affetmek, ferdin ve toplumun hukukuna karşı saygısızlık olup adaleti ihlal olur. Ancak disiplin, despotluk ve zulüm demek değildir. Nitekim adalet timsali Ömer (ra) tüm setlik ve heybetine rağmen, adaletten asla sapmamıştır. Kaldı ki, o sertliği kadar, gereğinde hoşgörülüydü de.

  • İdarede hoşgörü ve müsamaha, daha merhametli ve bereketli olabilir. Ancak istismar edilme tehlikesi, her zaman vardır.

Disiplin ve dengeli sertlik yerine göre hikmetin gereği olmakla beraber, İslam’ın genel prensibi, hoşgörü ve müsamahadır. Nitekim İslam’ın idarecileri, sadece Müslümanlara değil, gayri Müslimlere bile hoşgörüyle davranmıştır. İslam’ın ve Müslümanların gayri müslimlere göstermiş olduğu hoşgörü, onların gönüllerini fethetmiş ve kendi din mensuplarıyla olan ilişkilerinde Müslümanları tercih eder olmuşlardı. Nitekim 647-657 yılları arasında Nastûrî Patriği olan 3. İşûayheb bir arkadaşına yazdığı mektupta kendilerine yapılan iyi muameleyi şöyle ifade etmektedir: “Allah’ın idareyi kendilerine verdiği şu Araplar... Bizlere hiç zulmetmediler. Gerçekten onlar dinimize ve din adamlarımıza hürmet gösterdiler, kilise ve manastırlarımıza ilişmediler. (Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, çev. Salih Tuğ, İrfan Yay. İstanbul, 2003, II/920)

  • Halkların şikayet ve huzursuzlukları, acil ve hikmetli bir şekilde teskin edilmese, önü alınmayan fitnelere kapı aralanmış olur.

Buradaki huzursuzluğun, sonunda Resulullah'ın (sav) 3. Halifesi, Zi-n Nureyn Osman’ın (ra) hayatına mal olduğunu görmekteyiz. Sorunlara hikmetlice müdahale ne kadar çabuk oldursa, faturası o kadar düşük olur. Çözüm geciktikçe, zarar ve tahribatı, katlanarak devam eder. Özellikle var olan sorunda birtakım karanlık odakların elleri varsa, onlar da boş durmayacaklardır. Onlar, fitne ateşine alabildiğine harlamaya devam edecekler ki, hedeflerine varabilsinler. Sonuçta fitne çıkaranlar, bir veya birçok hedefe binaen fitnenin kıvılcımını çakıyorlar. Eğer sorun zamanında çözülse, onların hedefleri gerçekleşmeyip emekleri boşa gidecektir. Bununla da kalmayıp deşifre olmaları ise onların yıllarca emek verdikleri kirli planlarının boşa çıkması demektir. Ahiretteki cehennem cezasına ek, bu dünyada da rezil rüsva olup cezalara çarpıtılacaklardır. İhanet şebekesi FETÖ’nün 15 Temmuz hain darbelerinin boşa çıkması, bunun net bir örneğidir. Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...