Tıpkı başlıkta kullandığım “sel”li kelimelerin dilimizi bozduğu gibi, modern hayatın ve hakim hayat düzeninin, fert ve toplum bazında yaşam tarzımızı kaçınılmaz olarak etkilediğini ve normallerimizin geçen zamanla birlikte, farkında olarak ya da olmayarak, sindirdiğimiz ve hatta benimsediğimiz gariplikler bütünü olarak yaşandığını söyleyebilirim.

Çadırlarda yaşadığımız devirler ya da toprak damlarla örtülü nostaljik evler uzak köşelerimizde kaldı ve ancak birkaç karelik fotoğraf kadar bize yakınlar. Neredeyse sobalı evlerin bile bir hatıraya dönüşmeye başladığı günümüz insanından, şehir sakinlerinden, modern hayatın fertlerinden ve hepsinden daha önemlisi bu gelişmiş ve zenginleşmiş memleketin yöneticilerinden, ulaştığımızı sandığımız medeniyet seviyesine uygun bir çevre, yerleşim, park ve diğer ihtiyaçlarıyla bir bütün olmuş, modern bir kent beklentimiz elbette var.

Hiçbir gelişme ve düzenleme, tepeden inme baskılarla yerleşemiyor. Aynı şekilde halkın adet ve alışkanlıkları da toplum düzenini etkilemiyor. Bu iki açının birlikte işlemesi en hızlı ve mantıklı çözüm yolunu açabiliyor.

İdarecilerin, şehir kültür ve medeniyetini inşa etme konusunda, üzerlerine düşeni yaptıklarına ikna ettikleri kent sakinlerinin, buna katkıda bulunmak için gayret içine girmesi sonucunu doğuracaktır.

Öyle bir kaldırım yaparsınız ki, elindeki çöpü yere atmaya utanır insanlar veya tükürmek ar gelir birilerine belki. Öyle güzel parklar düzenlersiniz ki, çekirdek çitleyip kabuklarını banklarda veya masalarda bırakmak, utanç verici bir hal alabilir.

Rastgele yapılmış hiçbir iş muhataplarında saygı uyandırmaz.

Tabii ki, her şeye rağmen, insanlar arasından bu temel terbiyeden mahrum olanlar çıkacaktır. İşte onlar için de denetleme ve ceza sisteminin kullanılması, bırakın halkın tepkisini, tebrikini celp edecektir.

İnsan eliyle düzenlenen bir kullanım alanının mutlak kusursuzluğu diye bir beklenti olamaz. Ayrıca insan eliyle yapılan herhangi bir işte de mutlak kusursuzluk aranamaz. Eksiklikler ve hatalar insanın olduğu her yerin ayrılmaz birer parçasıdır.

İşte tam da bu noktada devreye denetleme unsuru girmek zorundadır. Hatasız iş beklenmez ama başıboşluk da kabul edilemez.

Harabe görüntüsünde bir kaldırım, çukurlarla darmadağın bir asfalt yolların olduğu bir kentte, insanlar kendi aralarından bu rezaletlere sebep olanları değil, tabii ki yerel idarecileri sorumlu tutarlar.

Çöpe dönmüş bir parkta yürüyüş yaparken, oluşturulan çöp yığınlarını aramızdan birilerinin bıraktığını değil, görevlinin temizlemediğini düşünmek maalesef kentsel dönüşümü tamamlanmamış biz kent ahalisinin bakış açısıdır.

Bu noktada, kentsel dönüşümün, gecekondu mahallelerini ortadan kaldırıp yerlerine yüksek binalar dikmek olmadığını, herhalde ilk söyleyen ben değilimdir. Ancak zihinsel olarak kentsel dönüşüm geçirmemiş insanları, apartman ya da geleneksel konaklara da alsanız değişen pek bir şey olmuyor.

Apartmanların günümüz ekonomik ve sosyal koşullarının bir zorunluluğu olduğunu düşündüğümden, basit bir apartman karşıtlığına girecek ve ütopik bir konak Gaziantep’i hayali kuracak değilim. Şartlar tıpkı bir kimya deneyinde olduğu gibi, bütün fikir ve hayallerin üstünü örtebiliyor.

Gazi şehrin kentsel dönüşümü, apartmanlarla bitmiyor. Gecekondu ya da varoş mahallelerin yok olma ihtimali de yakın bir zamanda mümkün görünmüyor. Dahası İstanbul ya da Ankara gibi, metropol şehirlerinde bile gecekondu sorununun çözülemediği bir ülkede yaşadığımızı unutmuyoruz.

Kentsel dönüşüm için, mahallelerin ortadan kaldırılıp, daha fazla “modern ve sağlıklı apartmanlar” kurulması gerektiğini düşünmüyorum. Çaresiz olarak var olan gecekondu veya varoş semtlerimizin, aralarına imkanlar nispetinde serpiştirilen parklar ve bazı tesislerle, buraların kente dönüştürülmesi yolunda önemli bir adım atıldığını söyleyebilirim.

Ancak bu mahallelerimizin en büyük sorunlarından birinin de, sürekli artan araç sayımızla birlikte yaşadığımız otopark meselesi olduğunu hatırda tutmakta büyük yarar bulunuyor.

Daha geçtiğimiz yıl, silahlı bir çatışmanın yaşandığı ve insanların birbirini öldürdüğü gecekondu mahallelerindeki otopark sorunu, her zaman can kaybına sebep olmasa da, neredeyse günlük tartışma ve tatsızlıkların yaşandığı bir dert olarak karşımızda duruyor.

Nasıl bir çözüm bulunur, ne kadar imkan vardır, kentsel dönüşüm planlarında son durum nedir, nereler nasıl dönüşecektir bilemiyorum. Ancak şehir nüfusunun büyük bir çoğunluğunun akşam evine aracıyla döndüğünde nereye park edeceğine dair bir sıkıntı yaşadığını belirtmek ve şehir planlarını yapanların bunu da dikkate almalarını ve kangren olmuş bu yaraya bir el atmalarını istirham ediyorum.