Marksist ideolojiye sahip, etnik ayrımcı ve dini temaları kullanan PKK eylemlerinde pek çok çelişkiyi barındıran bir terör örgütüdür. Bir yandan insan haklarından bahsederken diğer yandan en vahşi cinayetleri işleyebilmektedir. Böyle bir karaktere sahip PKK’nın günümüzde geldiği noktayı anlamada tarihsel süreci analiz etmek oldukça önemlidir. Bu süreçte pkk iki yüzlü politika izleyerek bir nevi olduğundan farklı görünmeye çalışıyor. marşinal sosyalist ve ateist grupların yanında onların ideolojisini benimsiyor, muhafazakâr ve mütedeyyin insanların yanında da onların duygularını suistimal ediyor. Her ortama ayak uyduran siyasi bir yapı.

Kendince halkın çıkarlarını ve kürt halkının özgürlüğünü savunan pkk ve hdp zihniyeti, bulundukları bölgede en büyük zulmü de kürt halkına yapıyorlar. En basit örnek verecek olursak yollarının kesilmesinden, yola mayın döşenmesinden, seyehat ettikleri araçlarının yakılmasından endişe duyan vatandaşların, zorunlu olarak havayolu ulaşımını tercih etmesi bölgeye sefer yapan uçaklarda doluluk oranını yüzde 100'e çıkarırken, havalimanlarındaki yolcu trafiğinde de yüzde 40 civarında artışa neden olduğu gibi örnekleri çoğaltabiliriz.. Vatandaşlar karayoluyla yolculuk yaptığında çok tedirgin

 Terör örgütünün daha önce kürt halkına yaptığı zulümleri hatırladığımızda geçmişlerine dönüşün izlerini görmekteyiz. PKK militanları 20 Haziran günü 16 haneli ve 60 nüfuslu Pınarcık köyüne baskın düzenledi. Sayıları 30'u bulan PKK'lı grup köyü ablukaya aldı. Daha sonra köye yayılan PKK militanları 16'sı çocuk 6'sı kadın 30 kişiyi öldürdü. Muhtara ve koruculara ait olan 8 ev yakıldı. 65 büyükbaş ve küçükbaş hayvan ise telef oldu. Bu ve buna benzer olayları birazcık hafızamızı zorlarsak hatırlamamamız mümkün değil.İşte bebek katili dediğimiz örgüt ve uzantılarının yaptıklarını şimdilerde göre biliyoruz.Bölgedeki halktan aldığımız bilgilere göre,pkk, evlerin önüne hendek kazıp,ev halkını evlerinin terk etmemeleri konusunda tehdit ediyorlar.eğer evlerinizi terk ederseniz evlerinizi yakarız diyorlar.bu şekilde canlı kalkan olarak kullanıyorlar.Ne yapacağını şaşıran halk korku ve endişe içerisinde.

Hükümetin ‘barış süreci' adı altında PKK ve HDP birleşenlerinin halk üzerinde oluşturduğu baskılardan haberdar olmasına rağmen müdahale etmediği gibi,halkı pkk nın kucağına ittiler. Bunlar, barış sürecinin yanlış uygulanmasından doğan sonuçlardır. Bir kavga ve karışıklık ortamı çıkmasın, endişesiyle hareket edildi. Hükümet PKK'ya, HDP ve birleşenlere ciddi bir alan açtı. Halk üzerinde ciddi bir baskı oluşturuldu. Hükümetin sessiz kalması bundan kaynaklanıyor. Hükümet PKK'nin bütün baskılarına bütün eylemlerine, haraç toplamalarına ve adam kaçırmalarına rağmen barış süreci diye görmezden geldi. Bu da yaptıkları en büyük hata oldu. İşi bu şekilde kör düğüme çeviren nokta da bu oldu. Dolayısıyla sürdürmesi gereken bir barış süreci vardı. Fakat bu barış süreci var diye de insanlar bir örgütün kucağına itilmemeliydi.

 

Bölgede kendisinden başka hiç kimseye hayat hakkı tanımayan örgütün olağanüstü hali hâkim oldu. Köylerde yapılan baskı nedeniyle bütün oyların bir kişi tarafından kullanıldığını hatta ölülerin bile oylarının kullanıldığını hepimiz biliyoruz. Bölgedeki malum parti diyor ki, ben kendimden başkasına hayat hakkı tanımam. Köylüye, eğer başka bir partiyi desteklersen, biz sana engel oluruz diyorlar. Bu, bölgemizdeki korku ikliminin bir göstergesidir. İnsanlar da mecburiyetten sandık başına gidiyor, ya açık oy kullanıyor, ya da bir kişi onun yerine mührü alıyor ve oyu kullanıyor. Bunu tüm kamuoyu bildiği halde devletin bilmemesi mümkün değil. Bildiği halde bu olaylara müdahale etmemesi de oradaki güvenlik güçlerinin ya ihaneti yâda neme lazımcılığının bir göstergesi.Bunun başka izahı olamaz.

 

Araç kundaklama, iş makinesi yakma, baraj şantiyelerini sabote etme ve baraj yapımında kullanılan araçların tahrif edilmesi, PKK/HDP’nin son demokratik, özgürlükçü(!) eylemleridir. Bu bölge ile ticaret yapan firmaların araçların yakılması, ticari şirketlerin bu bölgeden çekilmesine neden olmakta.Oradaki esnafı ve ticaret yapan firmaları iflasın eşiğine getirmiş durumda.

Kürt halkının temsilcisi olduğunu iddia edip, Kürtlere hizmet etmek için kurulan barajların, yapılan yolların saldırıya uğraması için çaba sarf edip politika belirlemenin Kürtlere ne gibi bir hizmeti olabilir?

Kırk yıldan bu yana hep Kürtlere zarar vermiş bir yapı nasıl olurda Kürtlerin temsilcisi olduğunu iddia eder?

Bölgede okulları, eğitim kurumlarını, Kuran Kurslarını, dernekleri, baraj şantiyelerini, yol yapımında kullanılan araçları, köprüleri hedef tahtasına koyup yok etmek için gece-gündüz çalışan bir örgüt, bu yaptıklarıyla mı Kürt halkının temsilcisi olacak?

Barzani’nin PKK konusundaki tespitini isterseniz bir defa daha hatırlayalım: AK Parti iktidarından önce 'Kürt ve Kürdistan' ismi yasaktı. Bununla birlikte Kürtlere ait bütün işaretler de bu yasak kapsamındaydı. Türkiye'de barışçıl bir sürecin oluşması için her türlü çabayı ortaya koyduk. Uzun diyalog ve müzakerelerden sonra AK Parti ve Sayın Erdoğan'ın, Türkiye'de Kürtlerle ilgili önceki partilerden farklı bir düşünce ile siyaset tarzına sahip olduğunu gördük. Kürt halkının da barış ve huzur içinde yaşama hakkı var diyerek, malum çevrelere ders niteliğinde öğütler verdi. Tabi Kürt halkının huzur ve barış içerisinde yaşaması ABD, İsrail ve işbirlikçilerini rahatsız edeceğinden buna asla müsaade etmeyeceklerini biliyoruz.