Tarih birçok kez olduğu gibi tekerrür ediyor. Biz yenilgilerimizle yüzleşmeyi başaramadığımız ve gereken dersleri çıkaramadığımız sürece devam edecek gibi duruyor.
Başımıza bir iş geldiğinde çare aramak için kapısını tıklattığımız, eşiğinde beklediğimiz yer bizim için en vazgeçilmez en nihai başvuru noktasıdır.
Gazze’de yaşananlar çoğumuzun sinir uçlarını tahrip etti. Havsalamızın almadığı bir kayıtsızlıkla bütün dünyanın Müslüman katliamını seyretmesi duygularımızı alt üst ediyor.
Olaylar ve insanlar sular seller gibi akıp giderken, bir ırmağın kenarında oturmuş suya arada bir küçük taşlar atan çocuklar gibiyiz.
Artık üç ayı da aşan bir süredir hepimizin ezberlediği bir kalıp haline gelen “dünyanın gözleri önünde işlenen bir soykırım” ve “Müslümanların gözleri önünde işlenen bir vahşi saldırı” ibareleri de an...
Adem(a)’in asi çocuğu Kabil kardeşi Habil’i öldürdüğü gün dünyaya henüz yeni yerleşen insan nesli için kardeşlik mefhumu ilk ve en ağır yarasını almıştı.
Ordular savaşır, kazanan ve kaybeden olur, şehirler el değiştirir, idareciler değişir, kanunlar değişir ama insanlar bir şekilde hayatlarına devam ederler.
Güncel olaylar her ne kadar kasıtlı ya da planlı gibi gözükse de işin sonunda fert ve toplum olarak bizi bazı noktalarda bilgilendirmeye ve şuurlandırmaya hizmet ediyor.
Afganistan, İran devrimiyle aynı yıl (1979) Ruslar tarafından işgal edildiğinde kimse bir şey beklemiyordu onlardan ve bazı hayaller kurulsa da asla gerçekleşmedi.
Batı uydurduğu bütün kavramlardan ve masallardan vazgeçti. Kimsenin demokrasi, insan hakları ya da evrensel hukuk iddiası kalmadı. Batı halkları bu yeni durumun şokuyla bizi yani Müslümanları ve dolay...