İstanbul Sözleşmesi’nin içeriğinin ne olduğunu ve kimler tarafından hazırlandığını ve maalesef Türkiye tarafından ilk taraf devlet olarak sözleşmeye 2011 yılında imza atıldığını geçen haftaki yazımızda belirtmiştik.

2011 Yılında imzalanan İstanbul Sözleşmesi ve 2012 yılında apar topar yasallaşan 6284 sayılı kanun; ilk bakışta aileyi koruyan, kadına şiddeti ve aile içi şiddeti engellemeye yönelik gibi gösterilmiş, Ancak uygulamalar da kadının tek taraflı beyanı ile erkeğe 6 aya kadar evden uzaklaştırma kararları verilmiş, erken yaşta evlilik yapanlar yıllarca hapis cezalarına çarptırılarak aileler mağdur edilmiş ve İnsanoğlu fıtrat olarak kadın ve erkekten ibaret olduğu halde Lut kavminin helakine sebep olan yönelim “cinsel yönelim” olarak kişinin kendi tercihi olarak gösterilerek fıtrata aykırı bu tutum devlet tarafından destekleniyor görüntüsü verilmiştir. Kısacası İstanbul sözleşmesinin aile kurumunu ifsat ederek yıkmaya yönelik bir çalışma olduğu 6284 Sayılı Kanunun uygulanması ile ortaya çıkmıştır.

Ve bugün geldiğimiz noktada ise modernizm  ve onun uzantısı feminizm; Ne yazık ki iktidara Türk milletinin “aile erkil” bir aile olduğu ifadesini söyletmiştir. İşte bu demeç bunca yıldır uğruna mücadele verilen değerleri zedelemiştir. Ve önü alınmaz ise bu İslam karşıtlığı feminizm daha fazlasını isteyerek kadının aileyi ve toplumu yönettiği bir sistem talebinde bulunacaktır.

Modernizm nasıl ki yıllarca insanlığın yaratılışının Adem(as) geldiğini kabul etmeyerek evrim teorisini savunmuş ve İslam karşıtlığı yapmışsa, bugün de kadınları kullanarak islam’ın en önemli gördüğü aile kurumunu bozmaya çalışarak islamla mücadelesine devam etmektedir.    

Erkeğin kadın üzerinde idareci ve hâkim olduğunu, Allah’ın erkeği bazı konularda üstün yarattığını ve iyi kadınların itaatkâr olanlar olduğunu Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim de Nisa Suresi 34.Ayeti ile bildirmiştir.

Ayetin açıklamalı meali şu şekildedir;

“Erkekler, hanımlarını koruyup gözetmekle yükümlü olup, onlar üzerinde âmir ve yöneticidirler. Çünkü Allah, insanlardan bazılarını yaratılışça diğerlerinden daha üstün kılmıştır (askerlik,  imamet, miras gibi işlerde erkeklerin üstün olduğu gibi) Aile reisliği konusunda da daha güçlü, cesaretli ve dayanaklı olan erkek, bu görev için daha uygundur. Tabiatı gereği kadın duygusal, yufka yürekli, zayıf ve nârin olduğundan, aileyi yönetme ve onu dış tehlikelerden koruma görevi onun sırtına yüklenmemelidir. Ayrıca erkekler, çalışıp para kazanmak ve mallarından harcama yaparak ailenin geçimini sağlamakla yükümlüdürler.  Yükümlülük de aynı oranda yetki gerektirdiğinden, aile reisi erkek olmalıdır. O hâlde, iyi kadınlar, Allah’a gönülden boyun eğen, İslâm’a aykırı bir istekte bulunmadıkları sürece kocalarına itaat eden ve Allah’ın koruduğu ve korunmasını emrettiği namuslarını, aile içi mahremiyet ve gizlilikleri koruyan kadınlardır.”

Her işte olduğu gibi aile kurumunda da liyakat esastır. Liyakatin olmadığı yerde; adalet olmaz, haksızlıklar önlenemez, huzursuzluk olur ve birlik bozulur. Yukarıda bildirilen ayet de anlaşılacağı üzere Allah (cc) aile kurumu reisliğinde liyakat sahibini erkek olarak bildirmiştir.

Selametle…