Herkes durduğu yerden bakıyor, baktığı yerden görüyor. Görebildiği kadar kör herkes!

Körlüğün en kör olanı ise “Vicdan” körlüğü. Bireylerin ve toplumun ortak gözüdür vicdan. Eğer kör olmuşsa, olan olmuş ve iflahı gayri kabil bir hastalık nüzul etmiştir.

Kapitalist sisteme ram olmuş topluluklar da genellikle “Şaşı”dır vicdan, hedefi ıskalar adalet dağıtırken.

Soru şu: Adalet mefhumu “Kanun”lar da mı mündemiçtir, yoksa kanunlar adalet için mi vardır?

Mesela; Darbeci zalimlerin hüküm sürdüğü kimi ülkeler de adaletten söz edilebilir mi?

Elbette hayır! Peki, oralar da kanunlar yok mudur?

Vardır!

 O halde…

Türkiye, 68 yıllık çok partili bir dönem de seyir halin de, “Demokrasi” mücadelesi vermektedir. Demokrasi dediğimiz mefhum gönlümüzde ki ilahi nizama denk gelmez biliriz, ne ki, kötünün en iyisidir diye de, yarı temenni ve yutkunarak “Peki” dediğimiz bir beşeri nizamdır.

Yıllar içerisinde, kimi “Halkçı”, kimi “Liberal” ve her zaman “Laik” olmak şart-u kaydıyla, çeşitli partiler, sağdan, soldan yönettiler ülkeyi.

Her partinin ortak sloganı adalet idi. Hatta bu isim de bir parti bile kuruldu. Merhum Süleyman Demirel’in kurduğu Adalet Partisi, 20 yıllık bir geçmişe imza atarak, ülkenin kaderin de önemli rol oynadı.

Oynadı oynamasına da, partisinin başında ki, “Adalet”i tecelli ettirebildi mi?

Ne gezer!

Adalet dendiğin de zihnimiz de flaş gibi parlayan iki şey den birisi, Mahkemelerin duvarında ki “Mülkün temeli” ikincisi de, ünlü türkücü İbrahim Tatlıses’in eşi Adalet hanımdır.(Tatlıses televizyon da çokça zikrederdi)

Başkan Erdoğan, kendisine hakaret içeren pankartlar taşıyan ODTÜ’lü gençleri affetti. Hatta birer adet “Venüs” marka cep telefonu da hediye ederek.

Bu çok şık bir davranış elbette, Türkiye Cumhuriyeti Başkanına da bu yakışırdı.

Diğer yandan, MHP lideri Bahçeli’nin aylardan bu yana gündem ettiği bir “Af” teklifi var. Benim şahsen pek sıcak bakmadığım af meselesi, eğer hakikaten “Kader mahkûmu” dediğimiz, bir başkasının hayat hakkını elinden almamış, gasp, tecavüz, adam kaçırma, uyuşturucu satmak, imal etmek, işkence v.s gibi ağır suçlara bulaşmamış, suçu, olmaması gereken bir yer de olmuş ve basit suçlara karışmış ve bundan ders çıkarmış kimseleri kapsayacaksa buna bir itirazım da olmaz.

Aslında hapishanelerin, suç ve suçlunun karşılığı olan ceza şekli olduğu da ayrıca tartışılır. Zira suçun karşılığı “İslah edici” olmakla birlikte, toplumun diğer fertlerinin bu suç ve suçlunun şerrinden korumak olmasıdır. Ancak, günümüz de hapse atılan suçlu ise de, cezayı çeken bütün aile olmaktadır. Zira suçlunun hapisten çıkmasını bekleyen kadın ve çocuklarının  “Baba” eksikliği, ailenin tümü için bir işkence ve cezaya dönüşmektedir.

Bu farklı bir konu ve başka bir yazı da kapsamlı şekilde bahsederim inşallah.

Mesele şu ki; Suçların her çeşidine “Genel af” tartışılırken, birçok suçlu affedilip toplumda ki yerini alırken,

Suçları sadece “Kur’an dersi vermek” ve benzeri dini sohbetlere katılmak olan, 28 Şubat sürecin de FETÖ’ nün savcı ve hakimleri tarafından mesnetsiz iddia ve suçlamalarla ceza evlerine konulan mağdurlar, Devlet büyüklerimizin gündemin de neden yer bulmazlar?

O dönemde, bu kişileri örgüt kapsamın da yargılayıp hapse atanların birçoğunun Fetö namı hesabına çalıştıkları çok sonradan anlaşılmışken, 20 küsur yıldan bu yana ailesinden uzak, özgürlükleri elinden alınmış bu kişilerle ilgili bir çalışma neden düşünülmüyor anlamlandıramıyorum!

Kendisine hakaret eden gençleri bile affedecek erdeme ve merhamete sahip Cumhurbaşkanımızın, yıllardan bu yana hapis tutulan, cinayet, tecavüz, gasp gibi suçlara karışmamış olan 28 Şubat mağdurlarının, mağduriyetine son verip, evlerine dönmelerini sağlayacağını umuyor ve 28 Şubat’ta mağdur edilmiş bir yazar olarak, Zat-ı Alilerinden diliyorum.