Şia’nın uydurma hikâyelerinden beslenen bidatçılar, ashabın en efdalı ve sahabelikleri Kur'an'la sabit olan Ebu Bekir ve Ömer'e (ra) varıncaya kadar ashabın pek çok ileri gelenleri hakkında dedikodu ve iftira uydurmaktadırlar. Bunlar, İslam'ın içeriğinden uzaklaşarak, Kur'an'ın bir kısmını ve sünneti tecrit edip yerine masumiyet ve velayeti fakih düşüncesiyle kendi heva ve heveslerini yerleştirmek istiyorlar.

Tabi bu iddialara çanak tutan yerli yabancı birçok mahfil, loca vs. karanlık odaklar, hep olagelmiştir. Şu an yerel bazda bunların en tehlikeli olanları, “Kur'an yeter” diyen kişi veya kurumlardır. Bunların bir kısmı, “Hâlif tu’raf” yani, “muhalefet et, meşhur ol” kuralını benimseyen zavallılardır. Ama bir kısmı da kesinlikle derinlerden görevli olup sinsi ve hain projelerin parçasıdırlar. Evet, gerçek eninde sonunda ortaya çıkar. Ama ne yazık ki bazen FETÖde olduğu gibi onlarca yıl sonra olabilmektedir.

Ancak Kur'an ve Sünnetle fazilet ve erdemleri müsellem olan Ashabı kiram (Rıdvanullahi aleyhim ecmaîn) kıyamete kadar, ümmetin rehber ve örnekleri olmaya devam edecektir. Onları karalamak için takla atıp duran zavallıların hevesleri, her defasında olduğu gibi bu defa da kursaklarında kalacaktır.

Daha önce de dediğimiz gibi, sahabelere saldıranların asıl hedefinde İslam’ın kendisi vardır. Ancak güya deşifre olmamak için direk Kur'an’a saldırma cesareti gösteremiyorlar. Resulullah (sas) ın hadisleri ve sünnetten başlıyorlar. Alttan alta bir de sahabelere salvolar yapıyorlar. Hâlbuki Kur'an’ı bize aktaranlar da sahabelerdir.

Ancak neredeyse tüm ulema ve müfessirler, Allah (cc) vadettiği Kur'an muhafazasının, Ashap için de geçerli olduğunu söylüyorlar. “Şüphesiz zikri (Kur'an'ı) biz indirdik ve onun koruyucuları da elbette biziz.” (Hicr 9) Zira Kur'an’ın korunması, gökten meleklerin inip başında nöbet tutmasıyla değil, nicelerinin hayatları canlı birer Kur’an olan sahabeler ve onlardan sonraki sağlam rivayet zinciri vasıtasıyla olmuştur. Bu ilahi koruma, kıyamete kadar da devam edecektir.

Sahabeden sadece birkaç nesil sonra (belki daha az) neden 'neredeyse' hiç kimse sahabeler gibi olamadı? Örneğin Hasan-i Basri'nin şu sözü "Vallahi, yetmiş Bedir’liye yetiştim, çoğu kez giydikleri sof idi. Eğer siz onları görseydiniz deli sanırdınız. Onlar da sizin iyilerinizi görselerdi “bunların ahirette bir nasibi yok” derlerdi. Kötülerinizi görselerdi, “bunlar hesap gününe inanmıyorlar” derlerdi."(Ebu Nuyam, Hilyetu’l-Evliya, Kahire, 1394-1974, 2/134).

Tabiinden olan Hasan-ı Basri (ra) hemen bir sonraki kuşağa, yani tebe-i tabiine bunu söylüyor. Aradan 1400 yıl geçtikten ve onlarca kuşak sonra, mahfil ve localardan beslenmeleri kuvvetle muhtemel olan bir takım müsveddelerin, Ashap-ı Kiram hakkında ileri geri konuşmaları, sadece o zavallıların zilletini artırır. Ashap-ı Kiram ve onların yolunu takip edenler ise kıyamete kadar, saygı, hürmet ve muhabbetle anılmaya devam edecekler.

14 asır sonra bile onların hayatını okuduğumuz zaman, Hasan-ı Basri (rh.a) nin ne kadar doğru bir tespit yaptığını anlıyoruz. Onların her birinin hayatı, sayısız destanlar içeriyor. Onlar; iş, cehd ve cihada gitmek için birbirleriyle yarışırlardı. Ama mal, ganimet, menfaat, mevki ve makam taksimi zamanında ise dağılır, almak istemezlerdi. Çünkü onlar, ecirlerini mümkün oldukça mahşere bırakıyorlardı.

Birçoğunun; malını; parasını, sermayesini, tarla ve bahçesini, Resulullah (sas) ın bir işaretiyle yedi yabancı olan muhacir kardeşleriyle paylaşmaları, binlerce deliliklerinden sadece bir kaçıdır.Savaşta yaralı halde son demlerini yaşarken bile kendisine verilen suyu içmeyip önce kardeşime götür, o içsin sonra içeyim demeleri... Bir infak ayetini duyar duymaz, var olan tek bahçesini, içindeki eviyle beraber infak etmeleri de binlerce deliliklerinden bazı örneklerdir.

Aklımızı başımıza devşirelim. Geçmişi menfi manada irdelemek ve özellikle ashap (Rıdvanullahi aleyhim ecmaîn) ve selefi salihîn’i hedef almak, bu ümmete hiçbir fayda vermedi, hep zarar verdi. Kulaktan dolma dedikodular ve ibni sebe’ ve ibnul mihnef gibilerinin iftira ve uydurma hikâyeleri yerine bu ümmetin binlerce ulemasının bize miras bıraktığı kaynaklardan bizzat sahabeyi tanıyalım. Allah (cc) bizleri onların şefaatlarına nail eylesin.Âmin!Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...

Ashabı Kiram En Güzel Örnektir

Şia’nın uydurma hikâyelerinden beslenen bidatçılar, ashabın en efdalı ve sahabelikleri Kur'an'la sabit olan Ebu Bekir ve Ömer'e (ra) varıncaya kadar ashabın pek çok ileri gelenleri hakkında dedikodu ve iftira uydurmaktadırlar. Bunlar, İslam'ın içeriğinden uzaklaşarak, Kur'an'ın bir kısmını ve sünneti tecrit edip yerine masumiyet ve velayeti fakih düşüncesiyle kendi heva ve heveslerini yerleştirmek istiyorlar.

Tabi bu iddialara çanak tutan yerli yabancı birçok mahfil, loca vs. karanlık odaklar, hep olagelmiştir. Şu an yerel bazda bunların en tehlikeli olanları, “Kur'an yeter” diyen kişi veya kurumlardır. Bunların bir kısmı, “Hâlif tu’raf” yani, “muhalefet et, meşhur ol” kuralını benimseyen zavallılardır. Ama bir kısmı da kesinlikle derinlerden görevli olup sinsi ve hain projelerin parçasıdırlar. Evet, gerçek eninde sonunda ortaya çıkar. Ama ne yazık ki bazen FETÖde olduğu gibi onlarca yıl sonra olabilmektedir.

Ancak Kur'an ve Sünnetle fazilet ve erdemleri müsellem olan Ashabı kiram (Rıdvanullahi aleyhim ecmaîn) kıyamete kadar, ümmetin rehber ve örnekleri olmaya devam edecektir. Onları karalamak için takla atıp duran zavallıların hevesleri, her defasında olduğu gibi bu defa da kursaklarında kalacaktır.

Daha önce de dediğimiz gibi, sahabelere saldıranların asıl hedefinde İslam’ın kendisi vardır. Ancak güya deşifre olmamak için direk Kur'an’a saldırma cesareti gösteremiyorlar. Resulullah (sas) ın hadisleri ve sünnetten başlıyorlar. Alttan alta bir de sahabelere salvolar yapıyorlar. Hâlbuki Kur'an’ı bize aktaranlar da sahabelerdir.

Ancak neredeyse tüm ulema ve müfessirler, Allah (cc) vadettiği Kur'an muhafazasının, Ashap için de geçerli olduğunu söylüyorlar. “Şüphesiz zikri (Kur'an'ı) biz indirdik ve onun koruyucuları da elbette biziz.” (Hicr 9) Zira Kur'an’ın korunması, gökten meleklerin inip başında nöbet tutmasıyla değil, nicelerinin hayatları canlı birer Kur’an olan sahabeler ve onlardan sonraki sağlam rivayet zinciri vasıtasıyla olmuştur. Bu ilahi koruma, kıyamete kadar da devam edecektir.

Sahabeden sadece birkaç nesil sonra (belki daha az) neden 'neredeyse' hiç kimse sahabeler gibi olamadı? Örneğin Hasan-i Basri'nin şu sözü "Vallahi, yetmiş Bedir’liye yetiştim, çoğu kez giydikleri sof idi. Eğer siz onları görseydiniz deli sanırdınız. Onlar da sizin iyilerinizi görselerdi “bunların ahirette bir nasibi yok” derlerdi. Kötülerinizi görselerdi, “bunlar hesap gününe inanmıyorlar” derlerdi."(Ebu Nuyam, Hilyetu’l-Evliya, Kahire, 1394-1974, 2/134).

Tabiinden olan Hasan-ı Basri (ra) hemen bir sonraki kuşağa, yani tebe-i tabiine bunu söylüyor. Aradan 1400 yıl geçtikten ve onlarca kuşak sonra, mahfil ve localardan beslenmeleri kuvvetle muhtemel olan bir takım müsveddelerin, Ashap-ı Kiram hakkında ileri geri konuşmaları, sadece o zavallıların zilletini artırır. Ashap-ı Kiram ve onların yolunu takip edenler ise kıyamete kadar, saygı, hürmet ve muhabbetle anılmaya devam edecekler.

14 asır sonra bile onların hayatını okuduğumuz zaman, Hasan-ı Basri (rh.a) nin ne kadar doğru bir tespit yaptığını anlıyoruz. Onların her birinin hayatı, sayısız destanlar içeriyor. Onlar; iş, cehd ve cihada gitmek için birbirleriyle yarışırlardı. Ama mal, ganimet, menfaat, mevki ve makam taksimi zamanında ise dağılır, almak istemezlerdi. Çünkü onlar, ecirlerini mümkün oldukça mahşere bırakıyorlardı.

Birçoğunun; malını; parasını, sermayesini, tarla ve bahçesini, Resulullah (sas) ın bir işaretiyle yedi yabancı olan muhacir kardeşleriyle paylaşmaları, binlerce deliliklerinden sadece bir kaçıdır.Savaşta yaralı halde son demlerini yaşarken bile kendisine verilen suyu içmeyip önce kardeşime götür, o içsin sonra içeyim demeleri... Bir infak ayetini duyar duymaz, var olan tek bahçesini, içindeki eviyle beraber infak etmeleri de binlerce deliliklerinden bazı örneklerdir.

Aklımızı başımıza devşirelim. Geçmişi menfi manada irdelemek ve özellikle ashap (Rıdvanullahi aleyhim ecmaîn) ve selefi salihîn’i hedef almak, bu ümmete hiçbir fayda vermedi, hep zarar verdi. Kulaktan dolma dedikodular ve ibni sebe’ ve ibnul mihnef gibilerinin iftira ve uydurma hikâyeleri yerine bu ümmetin binlerce ulemasının bize miras bıraktığı kaynaklardan bizzat sahabeyi tanıyalım. Allah (cc) bizleri onların şefaatlarına nail eylesin.Âmin!Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...