Gördünüz mü İstanbul Üsküdar'daki o kalabalığın halini!

Oysa Suriyeli Ahmet gayet sakindi.

Gayet saygılı, gayet ne nezaket kuralları içinde konuşuyordu.

Onlar ise kendilerine uzatılan mikrofona adeta ateş püskürüyorlardı.

Kin kusuyorlardı mikrofona!

Neredeyse dünyada yaşanılan tüm olumsuzlukların müsebbibi olarak Suriyelileri gösteriyorlardı.

Her olumsuzluğu Suriyelilere mal ediyorlardı.

Öyle ki, bilmeyenler Suriyelilerden önce buranın bir asr-ı saadet dönemi yaşandığını zannedecekler.

“786 bin Suriyeli vatandaşlık aldı” diyorlardı.

“Suriyeliler yolumuzu kullanıyorlar, paramızı yiyiyorlar” diyorlardı.

Hiç utanmadan “Burada geziyorlar, burada yaşıyorlar, burada yiyip burada içiyorlar” diyorlardı.

Oysa yer de gök de, Allah’ındı ama bunun farkında bile değillerdi.

Dedim ya var olan tüm sorunların sebebi “Suriyeliler” diyorlardı.

Kullandıkları o Irkçı dil sadece Ahmet’i değil, “insanım” diyen herkesi bir kurşun vuruyordu.

O ise gayet yumuşak bir dille, söylediklerinin yanlış olduğunu anlatmaya çalışıyordu.

Sonra mı, sonra  mülteci düşmanlığı üzerinden siyaset yapan fasitlerden beslenen o kalabalık adeta linç etmeye çalıştı Ahmet’i!

“Sen nerelisin, sen kimsin, kaç yaşındasın, ne işin var burada, konuşma fazla, yürü git buradan” diyorlardı.

17 yaşında hem okuyup hem de çalışan ve maruz kaldığı ırkçılık yüzünden okulundan ayrılmak zorunda kalan Suriyeli Ahmet ise sakin sakin anlatmaya çalışıyordu gerçekleri.

Ama nafile!

Kendilerini yeryüzünün sahibi zanneden zavallılar “Sen kimsin” diyorlardı.

Ve Ahmet sonunda o can alıcı cevabı verdi: Ben insanım!

Ne kadar üzücü değil mi?

Türkiye’deki kardeşlerine, komşularına “Ben insanım” diyordu Suriyeli Ahmet.

Ahmet’in “Ben bir insanım,” diye açıklama yapması onun savunması olabilir ama gerçekten üzücü ve korkutucu bir durum bu.

Halkı Müslüman bir ülkede, Suriyeliler Türkiyeli kardeşlerini “insan” olduklarını hatırlatmaya çalışıyorlar.

Oysa Peygamber efendimiz (s.a.v) “Irkçılığa çağıran bizden değildir. Irkçılık için savaşan bizden değildir. Irkçılık üzere ölen de bizden değildir.”

Sahi nasıl bu kadar ruhsuz bir toplum olabildik!

Bu kadar insani değerlerden kopabildik.

Bu kadar ırkçı ve faşist olabildik.

Oysa “insan” (eşref-i mahlukat) olarak doğmuştuk biz.

Suriyeli Ahmet o röportajda “Ben bir insanım” derken, aslında hepimize bir kez daha insan olduğumuzu hatırlattı.

Kimsenin kimseden üstün olmadığını.

Bütün insanların bir olduğunu hatırlattı.

Ve insan kalmamızı…