Hayalen atmosferin biraz dışına çıkıp, yerküreye genel olarak göz attığınızda karışıklık olan, savaş yaşanan, kriz bulunan, kaos olan bölgelerin önemli kısmının, İslam coğrafyası olduğunu görüyorsunuz. İslam’ın özünden uzaklaşarak, dinin sadece şekli yönlerini yarım yamalak taklit eden, özünden uzaklaşmış, cehalete olduğunca yaklaşmış, İslam’ın emirlerinin aksine,  çalışmayı değil de tembelliği benimsemiş Müslümanların bu konuda vebalı ve günahı var olsa bile; temel sebeplerden biri de Müslümanların bu durumundan yararlanan Batı’nın entrikalarıdır.

Müslümanlar neden hedefte?

  1. yüzyılın başında Batı’nın, Osmanlı coğrafyasını parçalayarak bölgede kurduğu düzenin dinamikleri, Sovyetler’in dağılması, soğuk savaş döneminin bitmesi ile bozuldu.

Hatırlayalım!

Sovyetler’in dağılması ile dünyanın tek önemli gücü haline gelen ABD, bir “Derin Devlet” kurgusu olan 11 Eylül saldırısını bahane ederek 1990’lı yılların başından itibaren hazırlığına başlanan ve tamamlanmış olan Büyük Ortadoğu Projesini (BOP) uygulamak için harekete geçti. ABD Başkanı Bush, bunun bir Haçlı Seferi olacağını iki defa ifade etti. İlk cephe Afganistan, ikincisi Irak oldu. Devamı gelecekti. Ama olmadı. Bir noktadan itibaren bazı şeyler ters gitmeye başladı. Ve nihayetinde her iki yerden de çekilmek durumunda kaldı.

Müslümanlar, 20. Yüzyılın başındaki kadar şuursuz değildi. İşin nereye varacağını fark etmişlerdi. ABD ve topyekün Batı’nın “özgürlük,” “demokrasi” gibi numaralarını yemediler. ABD liderliğindeki Haçlı koalisyonu, Afganistan’da derin bir batağa saplandı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasına yol açan Afgan direnişi benzer bir noktaya Haçlı koalisyonunu da çekmeye başladı. Irak ise Batı’nın girdiği ikinci çıkmaz sokak oldu. Afganistan ve Irak savaşlarının maliyetleri koalisyonu kara kara düşündürüyordu. Bu arada İslam ülkelerindeki zenginler on yıllardır Avrupa ve Amerika piyasalarında nemalandırdıkları yeşil dolarları oralardan çekmeye ve başka türlü değerlendirmeye başladılar. Trilyonlarca doları bulan bu paraların Batıda oluşturduğu boşluk Amerika merkezli başlayan finans krizine dönüştü.

Amerika ve Avrupa hala bu krizin oluşturduğu dalgalarla boğuşuyor desem abartmış olmam zannımca. Washington’daki hesabın Bağdat’a uymadığını gören derin Amerika BOP’u rafa kaldırdı. Bugün hala başta Avrupa olma üzere siyasi ve sosyal krize dönüşen anafordan kurtulmaya çalışıyorlar.

***

Haçlı coğrafyasında bunlar yaşanırken, 20. yüzyılın başından bu yana manda ve sömürge olarak yönetilen Müslüman ülkelerde halklar, kukla yönetimleri ardı ardına devirip, kendi idarelerini kuruyorlardı. Batının Ortadoğu’da bir asırdan beri devam eden hakimiyeti sona eriyordu. Bir taraftan bunu yapan Müslümanlar, diğer yandan da İslam ülkeleri arasında ittifak ve dayanışmayı kurumsal hale getirmek için büyük adımlar atıyorlardı.

İslam İşbirliği Teşkilatı’nın yeni kimliği ve planları, İslam ülkeleri arasında İstihbarat paylaşımının sağlanmış olması, İslam ülkelerinin eskiye nazaran bir çok konuda siyasi olarak müşterek hareket etmeleri Haçlı cephesini derin endişelere gark ediyordu.

Baş aktör Türkiye!

İslam ülkeleri arasındaki bu dayanışmanın ve bilinçlenmenin baş aktörü, hiç şüphesiz Türkiye idi.

Sadece İslam ülkeleri mi?

Hayır!

Özellikle de Türkiye ile Afrika ülkeleri arasındaki ticari anlaşmalar ve güven ortamı. Bunu bildikleri içindir ki bir taraftan Türkiye’nin ayağını tökezletmek için her türlü saldırı ve engellemeleri yaparken (Buna bu günlerde yaşanan kur oyunları da dahil) diğer taraftan da engellenememesi halinde Türkiye’nin İslam ülkeleri ile ilişkisinden yararlanmak için Ankara’ya yakın görünmeye çalışıyorlar. Bunda Türkiye’nin savunma sanayiindeki atılımı ve Afrika ülkeleriyle geliştirdiği işbirliği dayanışması da büyük etken.

Müslümanlara karşı son 20 yılda belli başlı neler yapıldı bir hatırlayalım:

11 Eylül saldırıları bahane edilerek Afganistan ve Irak Haçlı koalisyonunca işgal edildi. ABD Başkanı George Bush Afganistan saldırısını Haçlı savaşı olarak tanımladı.

Afganistan’da ve Irak’ta sayısı milyonu aşan Müslüman öldürüldü. Kadınlara tecavüz edildi. Müslüman esirlere insanlık dışı muameleler yapıldı. Müslümanların onurlarıyla oynandı. Afganistan ve Irak yerle bir edildi. Milyonlarca Müslüman sakat bırakıldı, göçe zorlandı.

ABD liderliğindeki Haçlı ordusu Afganistan ve Irak’ı işgal ettiği sıralarda Türkiye’deki bazı generaller, eşzamanlı olarak İslami kimliği olan hükümete darbe planlıyor, Müslümanların camilerini bombalamayı, Yunanistan’la Türkiye’yi savaşa sürüklemeyi hedefliyorlardı.

Yine bunların devamında Danimarka’da İslam’a ve peygamberine hakaret eden karikatürler yayınlandı. Fransa ve Almanya gibi ülkeler bu hakaretleri “İfade özgürlüğü” kılıfında savundu ve tekrar yayınlanmasına müsaade ettiler.

Papa 16. Benediktus, İslam’a saldırı furyasında başı çekti. Almanya’da yaptığı bir konuşmada oda Müslümanlığı kötüledi.  

Amerikan askerleri Afganistan’da İslam’ın kutsal kitabı Kur’an’ı yaktılar. Kur’an yakma girişimine Amerikalı bir rahip destek kampanyası başlattı.

İsviçre’de camilerin minaresi ve ezan yasaklandı.

Almanya’da bir eyalette mahkeme Müslümanların sünnet olmasını yasaklayan karar aldı.

Fransa’da Müslüman kadınların başörtüsü yasaklanmaya kalkışıldı.

Bütün bunların üstüne ABD’de Müslümanlara hakaret eden videolar yayınlandı.

Bu ve buna benzer zulümleri son 20 yıl içerisinde uzatıp gidebiliriz, ancak gerek var mı?

Acaba bütün bunlar birbirinden bağımsız ve kötü niyetli olmayan girişimler midir?

Olacak iş değil ama..

Farz edelim ki bütün bunların benzerleri İslam ülkelerinde Hıristiyanlara ve Hıristiyanlığa karşı yapılsaydı, Avrupa ve Amerika bunları ifade özgürlüğü olarak görerek gülüp geçer miydi?

Saadete gelecek olursak?

Hıristiyan dünyası Müslümanların gözünün açıldığının farkında. Batı’nın Afrika ve İslam coğrafyasındaki sömürü düzeninin bitmek üzere olduğunu da görüyorlar. Kısacası Batı’nın şimdiye kadar alternatif olarak görmediği bu coğrafyanın artık ciddi bir alternatif olmaya doğru ilerlediğinin idrakindeler.

Batının itiraf edemediği ve Hıristiyan dünyasının en büyük handikaplarından biri de Hıristiyanların nüfus artışının hızla yavaşlaması. Buna mukabil Batı ülkelerindeki Müslüman nüfusun hızla artıyor ve ülke içi nüfus dengelerinin Müslümanlar lehine değişiyor olması.

Onun için de:

1) Müslümanlara hakaret ederek güya onların özgüvenini kırmaya çalışıyorlar. “Yani sizden adam olmaz” mesajı veriyorlar.

2) Hıristiyan toplulukların dikkatini çekerek onların motivasyonunu arttırıp birlik ve beraberliğini güçlendirmeye gayret ediyorlar.

3) Batı, Haçlı dünyasını, Müslümanlara karşı topyekün bir savaşa motive ediyor.

4) Müslümanların bu tahriklere karşı çok dikkatli olması gerekiyor. Birlik ve bütünlüğünü güçlendirmesi, etnik ve mezhebi gerilimlere fırsat vermemesi, iç bütünlüğünü sağlamlaştırması icap ediyor.

Müslümanlar iç bütünlüğünü koruduğu sürece dünyada hiçbir güç bize zarar veremeyecektir.

Vesselam,