Perde açıldığında sadece senaryo vardır. Her oyuncu asli kimliğinden çıkar ve kendisine söylenen kişi olur. Ezberletilmiş sözler büyük bir ciddiyetle tekrarlanır. Yalnızca sözleri ezberlemek yetmez, cümleler ve karakterler oyuncunun her hareketinde vücut bulmalı ..


Oyunu yönetenin her sözü kutsal kitaptan çıkmış ilahi bir emir gibi büyük bir dikkat ve özenle sahnelenir. Bu tiyatronun olmaz ise olmazıdır. Yönetmen ne derse O!


**


Uzun yıllardan beridir siyaset ve sosyoloji yazıları yazıyorum. Bilfiil politika yapmasam da “Dava” Mefhumu hürmetine yıllarca koşmaklığımız oldu. Siyasetin ve siyasetçinin dili konusunda uzman sayarım kendimi. Zira siyasetçi ağabeyleri “Aşağıda da gördüm, yukarıda da”


Hususen, geçmişimize bakıp bize “Ne kerizmişsiniz” deyip “Ya” ekini üç “A” Ya kadar çıkartıp “Yaaa” şaşkınlığında gülme süresini uzatan “Ortamda dalga tutan” mentecileri haklı çıkartacak kadar haksızlığa uğratıldığımız ay gibi aydınlık bir gerçekliktir…


**


Yaşadığım onca tecrübe bana siyasetçilerden uzak durmamı öğütlese de, siyasetin hayatımızın en erkil parçası olması hasebiyle namümkün ki, kaçamıyorum!


Şimdi gelelim asıl konuya: “Siyaset etmek ile, yalan söylemeyi, boş vaatlerle insanları kandırmayı, elde ettiği nüfuzu aile ve yakınlarının ekonomi planlamasında baş aktör yapmayı, haksızlığı kazancına katık etmeyi, harama helal, helale haram demeyi, ihtirasına merdiven, hırsına süllüm eylemeyi aynı kefede görmek kişinin kendisine edebileceği en büyük zulümdür!”
Özellikle, “Dava, Vatanseverlik, Ezan, Bayrak” gibi mukaddes değerlerin arkasına siperlenerek siyaset yapmak ve bunun gereğini yapamamak hakikaten büyük bir vebaldir.


Aslında yalnızca kendi çıkarlarını kutsayan, hayatlarındaki “Tek Kıbleleri aynada ki yansımaları olan” tipolojilerin dava adamı pozlarıyla hamasi konuşmalarından tiksiniyorum. Öyle ki yüzlerine taktıkları bilmem kaçıncı maskelerine kusmak geliyor içimden!


"Yavrum siz de biliyorsunuz ki, dava adamı falan değilsiniz! Artık bırakın bu söylemleri zira size kimse inanmıyor! Söylediklerinizin ve sloganlarınızın gerçek hayatınızda hiçbir karşılığı yok! Bunu siz en iyi bilensiniz" demek istiyorum ama dinlemeyeceklerini bildiğim için demiyorum...

"Siyaset yapmanıza kimse karşı değil ki! İstediğiniz gibi pişirip, dilediğinizce yiyebilirsiniz. Hatta aksırıncaya, tıksırıncaya kadar yiyip için kime ne?


Sadece: “Ne kendinizi, ne de sefih hayatınızı mukaddes söylemlerin, hele hele “Dava” gibi, uğruna canlar verilmiş bir mefhumun arkasına gizlemeyin!" diye de eklemek istiyorum. Ancak bunuda dinlemezler biliyorum.O yüzden bunuda demiyorum...


**


Siyasetle Tiyatro arasında müthiş bir benzerlik olmalı. Zira, her ikisi de “Kendisinden başka birisini” temsil ediyor. Senaryoya ne kadar iyi ezberlerlerse o kadar iyi!


Senaryoyu mimiklerine ne kadar gerçekçi yansıtırlarsa o kadar çok alkış alıyorlar.
Tiyatrocular ve bahsini ettiğim siyasetçiler birbirine ne kadar çok benziyorlar.


Ama tek farkla: “Tiyatrocular perde kapandığında yeniden kendisi oluyor ancak bahsi geçen kimi siyasetçi, ne geriye dönüp kendisi kalabiliyor, ne de oynadığı karakter olabiliyor. Hayatı “Araf”ta geçen bir acayip kişiliğe dönüşüyor..


Tiyatrocu bu işi saygın şekilde sanat ve ekmeği adına yapıyor, kimi siyasetçi ise hırsı, ihtirası ve sadece şahsi çıkarı için…
Son söz: Gazoz olmayın, Adam olun.