Bilindiği üzere şu anda tüm dünyada bir ekonomik kriz var. Bu kriz tabii midir, sun-î midir? Yani doğal olarak gelişen bir kriz mi? Yoksa birtakım karanlık odaklar tarafından planlı olarak üretildi mi? Bu konu ayrıca tartışılması gereken bir konu. Şöyle veya böyle bir ekonomik kriz var bu kriz hayatın tüm yönlerine sirayet etmektedir.

Ancak bu krizin bir sebebi de insanlığın azıp sapması, doyumsuzluğu, bencilliği, kanaatsizlik ve iktisad etmeye, tutumlu davranmaya hiç yanaşmaması değil midir? Her ilimizde ilçemizde sayısız özel ve tüzel hastaneler inşa edildi ve edilmeye devam ediyor. Bunların hepsi lebalep dolu. Her tarafalüks ve pahalı lokantalar doldu, onlar da dolup taşıyor. Kafeler öyle, süper, hiper, gross marketler öyle. Araçların fiyatı dörde katlandı ama insanlar lüks araç almak için altı sonrasına sıraya giriyorlar. İnsanlar bir bardak çaya 20 TL, bir fincan kahveye 50 TL vermeyi büyük bir saadet sayar oldular.

Peki insanlar geçekten hastaneye gitmeyi gerektirecek kadar hasta oldukları için mi buraları dolduruyorlar? Giyecek elbiseleri, binecek arabaları olmadığı için mi bunca harcamaları yapıyorlar? Lüks lokanta ve cafelerde harcadıkları paranın onda birine kendi evlerinde pişirip yiyemez ve içemezler mi? Yoksa “dostlar pazarda görsün misali, şimdi bir de “dostlar hastanede görsün” “dostlar cafede görsün” “dostlar hiper markette görsün” “dostlar lüks araçta görsün” “dostlar en pahalı lokantada görsün” halleri toplumumuz için hastalık mı oldu? Bu tüketim çılgınlığı nereye kadar?

Kaldı ki, şu anda ekonomik krizler, endişe verici duruma gelmiştir. İnsanlar bunun için suçlu arayıp duruyorlar. Hükümet mi, muhalefet mi, bu işin faili dışarda mı, içerde mi tartışmaları gırla gidiyor. Gelin biz iğneyi önce kendi nefsimize batıralım ve bir öz eleştiri yapalım. Bu ekonomik sıkıntı da benim bir kabahatim var mı? Hatta kabahat tamamen başkasında da olsa, ben bu sıkıntıyla ilgili ne yapabilirim? İşte bu vb. soruları her birimiz kendi nefsimize sorduğumuz zaman, çözüme yönelik ilk adımı da atmışız demektir.

Çok değil, bundan 30-40 yıl önceki baba dedelerimizin hayat şartlarını birazcık taklit edelim. Maddeye ve hazlara tapınan batı kültürünün bataklığında boğulmaktan kurtulalım, tamamdır.Ben kendi açımdan düşündüğüm zaman, ekonomik sorunların biz sıradan insanlar için en öncelikli çaresi kanaat ve iktisattır.Kanaat; sebepler aleminde üzerimize düşeni yaptıktan sonra, Allah’ın ihsan etmiş olduğu rızık ve imkanlara rıza göstermektir. İktisat ise; Allah’ın (cc) bizim için takdir ettiği rızık ve imkanları, tutumlu ve yerinde kullanmaktır. Saçıp savurma, marka delisi olma, lüks ve konfordan kurtulmaktır. Hele hele moda putunu tamamen parçalayıp atmaktır.

Aldığımız haftalığa, maaşa, bahçe veya tarlamızdan gelen mahsule razı olmak kanaattir.O maaşı veya mahsulü ay sonuna kadar veya bir sonraki mahsule kadar, idare edip tutumlu bir şekilde harcamak da iktisatlı davranmaktır. Bu asla cimrilik falan değildir. Tabi ki tam manada bir iktisat için; lüks, konfor, israf ve saçıp savurmaktan, fuzuli harcamalardan tamamen uzak durmak da ayrıca gereklidir.

Evet ülkemize yönelik ekonomik bir savaş var. Hükümet edenler içinde, bürokraside vs. yetim hakkına tevessül eden gafiller de var. Ak parti içine çöreklenmiş, mebzul miktarda AKP’liler de var. Ancak dedik ya, biz önce kendi nefsimizden başlayalım. Ben bu ekonomik buğranın neresindeyim? Benim bu işte bir etkim var mı? Nasıl olsa her birimiz, kendi hesabımızı mahşer gününde hakimi mutlak olan Allah’a (cc) vereceğiz.

Yolsuzluk yapan bürokrat veya siyasetçiler, paradan para kazanan lobiler mahfilleler vs. bizi temize çıkarmaz. Hatta onların çok büyük vurgunlar yapması da bizim daha az vurgun yapmamızı mübah kılmaz. Onlar çalıp çok savuruyor diye, ben emeğimle kazanıyor olsam da savurganlık yapamam. Çünkü ben israfın haram olduğuna iman etmişim. Bakın ayet ve hadisler ne diyor:

“Yiyin, için, fakat israf etmeyin! Muhakkak ki Allah-u Teâlâ israf edenleri sevmez.” (Araf 31) “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir.” (İsra 17/26-27)

“Yiyip için, giyinin ve tasadduk edin. Fakat israf ve kibirden sakının!”(Buhari)

“İktisat eden zenginleşir, israf eden fakirleşir.”(Bezzar)

Ancak gel görelim ki, biz bu konuda rotayı şaştık. Kanaat ve iktisadı neredeyse tamamen unuttuk. Elbiselerimiz dolaplara, ayakkabılarımız raflara sığmaz oldu. Sadece açık büfe otellerde, lüks lokantalarda değil, bizzat evlerimiz de bile ekmekler, yemekler çöpe atılır oldu. Artık sıradan insanlar evlerinde 2-3 TV, bilgisayar vs. bulunduruyorlar. Durumu iyi olanlar, aile efradının her birine birer müstakil araba aldıkları gibi, kendilerine de 3-5 farklı araç alabiliyorlar. Şehir içi, şehir dışı, özel davetler için, arazi için ayrı ayrı araçlar… Ev apartman vs. konusu da aynı; yazlık, kışlık, devre mülk, deniz evi ve daha neler… ama bu böyle gitmez. Ya kanaat ve iktisatla kulluğa ve aslımıza döneriz, ya da bir şekilde ilahi cezaya müstahak oluruz. Allah (cc) encamımızı hayreyleye… Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...