Yeni bir reklam filminde oynamış. Saçlarını siyaha boyasa da, kravatla iyice sıkıştırılmış boynunun altında oluşan sarkmalar yaşlılığını ele veriyor.

1993 senesiydi. Bosna’da, Avrupa’nın göbeğinde ve Dünyanın gözü önünde alenen bir soykırım gerçekleşiyordu. Binlerce Bosna’lı , kameralar önünde toplu olarak infaz ediliyor, kadınların acı veren tecavüz hikayeleri can yakıyordu…

Bir gazetede çıkan küçük bir haber, ünlü film yıldızı Kadir İnanır’ın Bosna’ya ziyaretini yazmıştı. Bosnalı kadınlara destek ve acılarını paylaşmak amacı taşıyan ziyaretten bir diyalog paylaşmıştı haberde. Bosnalı bir kadına tokalaşmak için elini uzatan Kadir İnanır’ın elini haram olduğu gerekçesiyle tutmadığını haberleştirmişti. Haber ideolojikti ama, örnek bir davranışta bulunmuştu Kadir abi. Saygı duymuştum yaptığı bu ziyarete.

Gözümün önüne gelen bir diğer kare ise, Ahmet Kaya’nın linç edilmek istendiği o ödül gecesinde, masasına çatallar, bıçaklar atılırken, hemen yan tarafında, sus, pus oturan Kadir İnanır’dı.

Oynadığı filmlerde, haksızlığa tahammül etmeyen, dünyayı zalimlere dar eden “Kadir abi” nedense, Ahmet Kaya’yı linç etmek isteyenlere hiç ses çıkartmamıştı. Ahmet Kaya çok bir şey istememişti halbuki! Neydi istediği;

-Kürtçe bir kaset çıkartacağım. Bu kaseti yayınlayacak yürekli yapımcılar arıyorum. Demişti Ahmet Kaya…

Dün Kadir İnanır’ı yeni reklam filminde görünce bir an aklıma geliverdi işte…

Ülkemizin 50 yıllık sanat tarihine imzasını koyan, onlarla ağlayıp, onlarla güldüğümüz. Onların söylediği şarkılarla aşık olup ve yine onların şiirleriyle hayatımızı şekillendirdiğimiz sanat camiamızın yıldızlaşmış ve adeta efsaneleşmiş isimlerini düşündüm. Şu an birçoğu mezarda ve geri kalanlar ise kendi dünyalarına çekilmiş, sıradan bir şekilde ömür tamamlıyorlar.

Genellikle Batı kültürünü ve sol ideolojinin empoze ettiği “Ateist” düşünceyi benimsedi birçoğu. Yaptıkları filmlerde, söyledikleri şarkılarda hep bunu yansıttılar.

Ali Şen’in oynadığı “Faizci hacı” tiplemesi veya Hale Soygazi’nin başrolünü oynadığı “Vurun kahpeye” isimli filmde, köy imamının çağdaş ve insancıl öğretmene attığı hayasızca iftirayı, sanki yaşanmışçasına anlattılar.

Oysa tüm bu hikayeler, kendi nefretlerinin, halkın inanç ve değerlerine karşı  içlerinde biriktirdikleri kinin senaryoya dönüşmüş haliydi!

Hâlbuki onlar, halkı %99 Müslüman olan bir ülkenin, 600 yıl hilafeti yönetmiş bir medeniyetin çocuklarının yaşadığı bu ülkenin sanatçılarıydı. Hor ve hakir gördükleri, değerleriyle alay ettikleri bu halk onlara, katlar, yatlar, villalar ve muhteşem bir şöhret vermişti!

Dün Kadir İnanır’ı bir reklam filminde gördüm. Yaşlanmıştı… Yaşlanan tüm faniler gibi. O, genç kızların aşkından divane oldukları “Deli Kadir” değildi artık!...

Işıltılı ve lüks bir hayat yaşadı. Uzun bir ömür geçirdi. Ne var ki, yaşadığı lüks hayatı ve sahip olduğu hiçbir şeyi yanında götüremeyecek. Sevapları ve günahları dışında…