Dünyanın bütün meselelerini, şehrin ve insanın tüm sorunlarını, hayatın gailesini bitiren, sevinç ve acıları unutturan, gelmesiyle gidilen elçi ölümdür.

Kalabalıkların arasından tek tek, azar azar insanları eksilten ama çoğumuzun hiç farkında olmadığı bir avcıdır ölüm.

Şehrin caddelerini aydınlatan lambaların, ışıklarına çarpan simaları tanımaması gibi; gözlerimize yüzleri takılan ama tanıma ihtimalimiz olmadan hayattan ayrılan insanlarla birlikte yaşıyoruz.

Günlük onlarca cenazenin kalktığı şehir mezarlıkları ve farklı yönlere tabutlar taşıyan belediye cenaze nakil araçları hiç durmadan faaliyetlerine devam ediyorlar.

İnsanın dizlerini kıran, belini büken acıları karşısında; yanında olan ve bu işlerini kolaylaştıran, düşünmesine gerek kalmadan çözen, buna karşılık bir maddi külfet yüklemeyen ve bunu artık sıradan bir hizmet gibi sunan belediyelere de ciddi bir teşekkür borçluyuz.

Şehirlerin kıyısında birer büyük liman gibidir mezarlıklar ve şehir büyüdükçe mezarlıklara daha çok yaklaşır evler. Sonra kaçınılmaz komşuluklar oluşur. Penceresinden, sokağından bakıldığında mezarların görüldüğü, mezarlık manzaralı evlerde, ölümü unutarak yaşamaya devam eder insanlar.

Mezarlıklar çeker şehri kendine doğru, insanları çeker, hayatı çeker kendine mezarlıklar.

Hayatın son bulduğu yer değil başladığı kapıdır mezar ve aslında mezarlıklar bir kapılar şehridir, şehrin kapılarıdır her bir mezar. Bu defa dikey değil de yataydır kapı ama neticede geçilir ondan ve başka bir ortama, aleme ve hayata ulaşılır.

Ölüm, bir başka hayatın adıdır!

Bir başka hayat için doğumun adıdır.

Bu yüzden insan ölümden değil aslında o gideceği hayattan endişe etmelidir. Neticede çaresiz geçilecektir mezar denilen kapıdan.

Bütün mesele, bu hayatın uzunluğu ya da kısalığı değil, nerede ve nasıl geçirildiği ile ilgilidir. Mesele, ölmek değil, nerde ve nasıl ölündüğü ile ilgilidir.

Daha dün dört genç, hayırlarla ve iyilik yolunda yürürlerken yolları mezar kapısına dayandı. O kapının onlar için hayırlar ve iyilikler getirmesi en büyük umut ve teselli oldu. Tanıyan tanımayan herkes bu güzel hayatların ardından gözyaşı ile dualar etti.

Nerede, nasıl ve ne zaman geleceğini bilmediğimiz elçi mutlaka bize de uğrayacak ve izin istemeden dalacak hayatımıza ve onu bizden alacak.

Bu gerçek, amir ve memur, zengin ve fakir, güçlü ve zayıf, yaşlı ve genç hepimiz için tartışılmaz bir sonun haberidir.

Koşarak eşiğine gittiğimiz kapı mezardır; tıklatmadan açılır ve açılmamak üzere kapanır.

Hayat; bütün süsleri ve zevkleri ile, acıları ve tatları ile koşar adım gelir ve mezar kapısında durur. Başka gidecek yeri olmayan çaresiz bir yolcudur hayat!

Bundandır, bizim medeniyetimizin mezarları ve mezarlıkları hayatın içinde tutan anlayış ve pratik uygulamaları. Cami hazirelerinde, mahalle aralarında, şehrin kenarlarındadır mezarlar.

Ölümü unutmayın diye!

Öyle ya da böyle, bugün ya da yarın ama mutlaka tadılacak olan bu şerbetin tadını yaşarken için kattığımız iyilikler belirleyecektir.

Hayat, ölümün ayağına gider ve mezar taşlarına kapanıp gözyaşı döker yaşayanlar.

Unutmayın efendiler, öleceğiz…