Mübarek zaman dilimindeyiz. Her işimizi daha bir dikkatle, incelikle yapmaya çalışıyor ve bu bir aylık bereketten en çok nasıl faydalanırız diye hesaplar yapıyoruz.

Geçip giden bir cennet ırmağından kaselerimizi doldurmaya, kana kana içmeye çalışıyoruz. Yeryüzüne indirilmiş olmamıza bir virgül koyup, göklerin kapılarını zorluyoruz.

Ramazan ayı bizi; aslımıza, ruhumuzun geldiği yere, ait olduğumuz ana vatanımız cennete, yaratılış sebebimizin sırrını çözmeye, bunların dünyalık ifadesi olarak da, kazananlardan ve bağışlananlardan olarak bayrama götürüyor.

Cehennemden azat olmak için bu nehrin bereketiyle yıkanmak, orucun hikmetli nefesiyle konuşmak, kulluğun onurlu haliyle gidişata kulaç atmak yeterli oluyor.

Ancak her şeyin temeli olan bir şey var. Her şeyin başlangıcı olan ve onsuz kağıttan bir kulenin bile ayakta duramadığı bir şey!

Ahde vefa; söze sadakat, sözünde durmak, dediğinin arkasında olmak, yaptığının hakkını vermek, anlaşmaya uymak.

İnancımızın temel çıkış noktası neresidir sorusunun cevabı da ahde vefadır. Zira, bize;“ne zamandan beri Müslümansın” diye sorulsa, cevabımız “Kalubela’dan beri” oluyor. Yani Alemlerin Rabbi ile ahitleşmemizden, O’na söz vermemizden beri Müslümanız, teslim olmuşuz.

Esasen Müslümanlık teslimiyet olarak tercüme edildiğinde, bir söze yani ahde teslimiyet anlamına geliyor. Kimse bizden iddia etmediğimiz bir şey istemiyor. Biz bir söz verdik, şimdi hayatımız boyunca bu söze sadık olmamız isteniyor.

Dünya hayatının temel imtihanı, doğruluk yani dürüstlük, yani söze sadakat, yani ahde vefadır. Bu temel noktada başlıyor bütün ayrışma ve bütün tartışma.

Hak ve batıl kavgasının temeli de budur. Sözünde duranlar ve durmayanların kavgası.

İslam davetinin özeti de budur; sözünde durmaya çağrı, büyük ahde ve bütün ahdlere vefa çağrısı.

Büyük ahde vefa gösteren herkesten doğal ve hayati bir netice olarak, dünya hayatı boyunca verdiği tüm sözlere de sadık olması beklenir.

Doğruluk yalanın zıddı olduğu gibi, ahde vefa da ihanetin karşısındadır.

Müslümanlığımızın temeli, sözünde durmaktır, doğru olmaktır. Bizim için ahde vefadan başka bir ihtimal olamaz. Doğru olmaktan başka bir seçenek bulunamaz.

Kendimizi tartacağımız ilk mihenk budur. Bu ölçüde kalitemiz tescillenmezse, bizi kabul edecek bir din, Müslümanlık iddiamızı onaylayacak bir makam bulamayız.

Enes b. Malik şöyle derdi:Allah’ın Resulü (sas) bize hutbe verdiği zamanmutlaka şöyle buyururdu:

"Dikkat edin! Emanete riayet etmeyenin imanı yoktur, ahde vefa göstermeyenin ise dini yoktur.” (Müsned, İbniHanbel)

Kendisi ile dinimiz ve dünyamız güzelleşen zata selat ve selam olsun. Bizi İslam nimeti ile şereflendiren Allah’a hamd olsun.