Dinimiz İslam, insanlığı Türk, Arap, Kürt gibi ırki özelliklere göre ayırmamış olup, iman edenler ve etmeyenler olarak inanca göre ayrım yapmıştır.

Hucurat Suresi 13.ayetinde Rabbimiz mealen şöyle buyurmaktadır; “Ey insanlar! Gerçekten Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık ve birbirinizle tanışıp rahat, huzur ve kardeşlik içinde bir hayatı yaşamak için iyilikte, güzellikte yarışasınız diye sizi ırklara, boylara ayırdık. Hepiniz Adem ve Havva adındaki bir anne-babanın çocuklarısınız. Dolayısıyla, herhangi bir ırkın veya sınıfın diğerine üstünlüğü söz konusu olamaz.

Gerçek şu ki, Allah katında en üstün, en değerli olanınız, takva bakımından en ileride olanınızdır. Irk, renk, zenginlik, güzellik, makam, şöhret, güç gibi özellikler, İslam’a göre asla üstünlük ölçüsü değildir. İlahi değer ölçülerine göre en kıymetli, en saygıdeğer insan; ahlaki erdemler bakımından en önde olan insandır. Ey insanlar! İyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin, üstün-aşağı gibi bütün değer ölçülerinizi Allah’ın kitabından almalısınız! Çünkü Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır.”

İslam dini ırkları, kavim ve kabileleri de bir hayat gerçeği olarak kabul etmiş fakat bu gerçeği yalnızca renk ve dil farklılığı olarak görmüştür.

Resulullah(s.a.v) in hadis şeriflerinde “Irkçılık, zalim de olsa kendi kavmine arka çıkmandır.” ve  “Irkçılığa çağıran bizden değildir. Irkçılık davası uğruna savaşan bizden değildir. Irkçılık davası uğruna ölen bizden değildir.” sözlerinden anlaşılacağı üzere dinimiz ırkçılık fikrini tüm unsurlarıyla red etmiştir.  

19.Yüzyıl ile 20.Yüzyılın başlarında Osmanlı devletini parçalamak için mücadele eden emperyalist güçler, İslam dininin red ettiği ırkçılık fikrini Müslümanların arasına sokarak emellerine ulaşmışlardır.

İslam toplumları tarafından “ittihad-ı İslam” oluşturulmadığından dolayı sömürgeci Amerika, Rusya ve Avrupa yerli işbirlikçileri ile devamlı tahrik ettiği en büyük unsur ırkçılık davası olmaktadır.

Son günlerde ülkemizde yine cahiliyet davası olan ırkçılık üzerinden insanlarımız tahrik edilmekte, Suriye de 8 yıldır devam eden iç savaştan dolayı ülkemize sığınan savaş mağduru mazlumlara hem insani ve hem de dini bir vecibe olarak onlara kucak açmak yerine ayağımızı bastığımız yerin emanetçisi olduğumuz unutularak ahlaki olamayacak şekilde sığınmacıların Suriye’ye dönmeleri istenilmektedir. 

Ne yazık ki kahrolası faşistler tarafından; sığınmacıların ülkeye yük olduğu, devlet tarafından sığınmacılara para ödemesi yapıldığı, ülke ekonomisine zarar verdiği, sığınmacıların çocuklarının istedikleri okulda bedava okuduğu gibi pek çok yanlış bilgi vatandaşlarımıza sunulmaktadır. Ancak bugün bilimsel çalışmalar ile sığınmacıların ülke ekonomisine yük olmadığı aksine fayda sağladığı ispatlanmaktadır.

İnanan insanlar Resulullah(s.a.v) in hadislerinde buyurduğu “Vallahi sadaka malı eksiltmez” ifadesi ile sığınmacıların ülke ekonomisine zarar vermediğine baştan iman etmişlerdir. Ayrıca müminler, Resulullah(s.a.v.) in “Allah’a ve kıyamete inanan, misafirine ikram eylesin!” buyruğu gereği mazlumlara kucak açmaya ve misafirine ikram etmeye imanının gereği olarak devam etmektedirler.

Selametle…

Peygamberimin Dilinden Bir Dua

Allahım! Verdiğin nimetin yok olup gitmesinden, lütfettiğin afiyetin bozulmasından, ansızın vereceğin cezadan ve senin gazabını üzerime çekecek her şeyden sana sığınırım.(Müslim)