Diyorlar ki; Adam sana ne?


-Olmaz!
Bana ne deyip geçemem ki…
Geçemeyeceğim şeyler var. Geceleri kabus olup üzerime çöken şeyler!..
Bazen “Bana ne!” Demek, kendini inkar, geçmişini ve benliğini, kimliğini ceketinin iç cebinde kaybetmektir”
Bazı yerleşik duygular vardır ki; Fıtrat kokar…


Ziya Paşa’nın güzel bir özdeyişi var “İştir kişinin ayinesi lafa bakılmaz” İşte kişinin özü burada ortaya çıkar. El de değil bu fıtrat meselesi. İstediğin kadar kendini anlat. Anlattığın ve söylediğin değil, düşündüğün ve yaptığın kadarsın…
Kerim Tekin isminde bir şarkıcı vardı 90’lı yıllarda. Gayet trajedik bir trafik kazasına şöhretinin zirvesinde ve hayatının baharında yaşamını yitirmişti. Allah taksiratını affetsin.


Onu meşhur eden şarkısı “Kar beyazdır ölüm” diye başlayan duygusal bir slow parça idi…
Ölümün soğukluğunu kara benzeten ya da karın soğukluğunu ölümle eşleştiren bir cümle…
-Karın hayatımda hiç güzel hatırası olmadı! Kar ile özdeşleşen hiçbir tatlı anım yok benim!
Birileri hemen celallenip “Hop kardeşim dur hele, kar berekettir, kar yılı var yılı” falan deyip beylik laflarla bana cevap yetiştirmesi umurumda bile olmadan peşin söyleyeyim “Biliyorum bayım!”


Biz de biliriz senin ezberlediğin hakikatleri ancak meramımız başka. Şunu da biliriz ki; Tuzu kuru beylerin çocukları için oyun ve eğlence, Uludağ’da kısa bir kayak tatili anlamına geliveren kar, bizim gibi lastik ayakkabılarla kış geçiren gariban çocuklarına zahmet oldu işte ne yaparsın, bizim babamız zengin değildi!...


İdlib kırsalından bir video paylaşıldı sosyal medya üzerinden. Bilmem gözünüze çarptı mı? Henüz 3-4 yaşlarında bir çocuk…
Yaşadıkları çadır yağan kar yükü ve rüzgarın şiddetine dayanamayıp yıkılmış, bir balçık deryasına dönen çadırın önünde öyle bir titremesi vardı ki!


Üzerinde incecik bir kazak, ayakları yalın ve sıtmaya tutulmuş gibi tir tir titriyordu…
Bütün zerrelerime kadar azı dişi sancısı yaşatan bu kare, işte bu kare bana bu şarkıyı yeniden hatırlattı.


“Kar beyazdır ölüm…”


Sizi bilmem ama kış kapıya dayandığında beni bir hüzün tutar. Bilirim ki kış ayı fakir, fukaraya garibana zahmettir. Her ne kadar toprağa rahmet olsa da!


Bilirim ki; Kar kıyamette yine çocukların çıplak ayakları üşüyecek. Mantosu, montu, giyeceği, çizmesi olmayan yavrucaklar tir tir titreyecek sobası yanmayan hanelerde…


Yani ben şimdi bunları düşünmeden, yazmadan ve konuşmadan yaşayıp gideyim mi?
-Belki ben de kartopu neyin oynamayı sevebilirdim ama….!


Bu bir fıtrat meselesi. İnsan olmanın öznesi değil midir başkalarının derdiyle dertlenmek?