Batı ve Batılılaşmış olanlar, her vesileyle İslam’ın erdem, fazilet ve insanlık dolu tarihine iftira atıp karalıyorlar. Hâlbuki İslam’ın 1400 yıllık tarihiyle batının en çağdaş, en “demokrat” “hümanist” (!) son yüz-iki yüz yıllık tarihini bir karşılaştırsınlar bakalım ne görecekler. Ey batılılar! Sizin engizisyonlu, haçlı savaşlı önceki tarihlerinizden hiç bahsetmeyelim çünkü iç karartır, mide bulandırır. Tüm mazlum ülkeleri haraca bağladığınız sömürülerden elde ettiğiniz paralarınız da bitiyor. Batasıca batının yıkılışı, çıkışından daha ihtişamlı olacaktır.

 Kapitalizm, komünizm, liberalizm, faşizm veya başka bir sistem… Hepsi birbirinden gaddar, birbirinden zalim… Hepsi insanları sınıflara ayırıp sınıflar arasında mali açıdan uçurumlar oluşturmak üzere kurgulanmıştır. Yani firavni düzen. Mısırın kadim Firavunun “mele” yani idareci, bürokratlar sınıfı vardı. Halkın geri kalanı da kölelerdi. Sıradan halkın tamamı köle olup hiçbir mülkiyet hakları yoktu. “Firavun, (Mısır) toprağında gerçekten azmış, halkını çeşitli zümrelere bölmüştü. Onlardan bir zümreyi güçsüz kılıyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardandı.” (Kasas 28/4)

Şimdi yukarıda saydığımız beşeri sistemlerin ne farkı var? Sadece isim farkı… “Komünizm” yönetici sınıfa; “burjuvazi” “polit büro üyeleri” geri kalanına da “proleterya” “işçi sınıfı” falan diyor. Aslında hepsi çağdaş köleler… Çünkü halktan hiç kimsenin mülkiyet hakkı yoktu. Evet, sonunda komünizm çöktü, dağıldı ama hala nice zavallılar kendi hayal dünyalarında yaşatmaya çalışıyorlar. Küba, Çin gibi kimi ülkeler de, komünizmi kapitalizm, biraz sosyalizmle harmanlayarak zoraki yaşatmaya çalışıyorlar.

Kapitalizm vb. “maddeperest” sistemlerde güya mülkiyet hakkı var ama mülk hep sermayedarların elinde dolaşmaktadır. Zenginlerle fakirler arsındaki uçurum, gittikçe derinleştirilmektedir. İşte dünyanın hali… Bir tarafta açlıktan ölenler… Diğer yanda tokluktan ölenler… Şu an dünyanın kapitalist emperyalistleri, en az aç insanlar kadar acınacak haldedirler. Evet, tüm dünya insanlığı, İslam’ın sosyal adaletine acilen muhtaçtır.

 “Allah'ın, (fethedilen) ülkeler halkından Peygamberine verdiği ganimetler, Allah, Peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Ta ki o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet/sermaye olmasın. Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir.” (Haşr 58/7) Diğer sistemlerin tamamı da aşağı yukarı böyleydi.

Esasen tüm beşeri sistemler, fakirlerden alıp zenginlere aktarmak üzere programlanmıştır. Dolayısıyla sürekli zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapar. İlahi sistem ise gayet merhametli bir şekilde zenginlerden fakirlere tedrici bir şekilde, yılda %2,5 aktararak gelir dağılımında denge ve adalet sağlar.

Enflasyon, devalüasyon, zam, faiz, repo, bono, tahvil, enva-ı çeşit teşvik kredileri vs. düzenlemeler hep fakirden zengine aktarma yollarıdır. Ayrıca beşeri sistemlerin en büyük gelirleri işçi, memur ve esnaf emekçilerinden aldığı vergi ve primlerdir. Hâlbuki ilahi sistem fakirlerden almıyor, aksine zenginlerden alıp fakirlere veriyor.

İlahi sistem zekât geliriyle yol, köprü, baraj gibi amme hizmetleri yapamaz. Zekâtı direk fakirlere vermek zorundadır. Amme hizmetleri için devlerin gelirleri yetmiyorsa ayrıca vergi alınır. Ancak bu vergi de yine zenginlerden alınır. Fakirin verecek durumu yok ki versin. Verecek durumda olan zaten zengin konumundadır.

Zekât, fitre, infak, sadaka, kefaret, fidye vb. her türlü hayır ve hasenatta akrabalar önceliklidir. Daha sonra komşular vs. fakirler gelir. Yani İslam mali ibadetlerle gönüller arasında köprüler kuruyor. Akrabalık ve sılayı rahmi pekiştiriyor. Komşuluğu ihya ediyor. Halkların zengin ve fakirlerini birbirine yaklaştırıyor. Kısaca halkların tüm kesimleri arasında; sevgi, saygı, ülfet, muhabbet, şefkat ve merhamet tesis ettiriyor. Paylaşma, yardımlaşma ve dayanışmayı temel prensip olarak yerleştiriyor.  

 Biraz istatistik:

Merkezi İngiltere'de bulunan Oxfam grubu tarafından yapılan araştırma, en zengin yüzde 1'lik dilime girenlerin, 2016'da küresel servetin yarısından fazlasına sahip olduğunu ortaya çıkardı. Dünyadaki en zengin yüzde 1'lik kesimin serveti, 2009'da yüzde 44 iken, 2014'te yüzde 48'e yükseldi. Şimdi 2022 yılında ve pandemi planıyla bu oran çoktan %60’ı geçmiştir. Oxfam, "gelir eşitsizliğindeki patlamanın" yoksulluğa karşı verilen savaşı olumsuz yönde etkilediğini vurguladı. Tabi bu açıklama da dostlar pazarda görsün kabilinden bir şeydir. Aksi halde, emperyalist dünyanın yoksulluğa karşı bir mücadele verdiği falan yok. Aksine onlar, hep zengini daha zengin, fakiri de daha fakir yapmakla meşguller. Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...