O kabre sen gireceksin. Bundandır ki bir başkası için günaha girmek pekte mantıklı olmaz. Meselâ hemen hemen hepimizin yaptığı bir yanlış kendi üst aklımızın söylemlerini sorgulamadan ve sanki kesinlikle gerçekmiş gibi bir başkalarına aktarıp onlarında bu hataya düşmesine olanak sunmaktır. Bu bir falcıda olabiliyor, bir siyasetçide ve hatta inancımızı yaşamamıza vesile olan hocaların hacıların ve de özelliklede sahte şeyhlerin yalanlarını doğru olarak başkalarına aktarmak. Dikkat edin, sahte şeyhler dedim. Yoksa gerçek Allah dostlarına lâf söyleyecek kadar inancım zayıf değil, onlar vardır ve de inancım odur ki; onların yüzü suyu hürmetine ayaktayız. Üzüntüm odur ki; bazı kendini gözü açık sanan bedbahtların bunları suiistimal ediyor olmalarıdır. Bu anlattığım sorgulamadan birilerine inanıp, onları doğrulamak sadece din için geçerli değil. Hayatımızın birçok evresinde yaptığımız hatalardır.

Birçok alanda olduğu gibi siyasette de bu böyledir. Üst koltukta kim oturuyorsa söylemleri ve eylemleri alt tabaka tarafından doğrulanır. Tabi işin diğer yanını göz ardı etmiyorum, yani çok af buyurun ama sıkıysa itiraz et. Peki, bizler kendi onurumuzu onlardan mı aldık? Elbette hayır. Öyleyse niçin sorgulamayı denemiyoruz? Niçin ne derlerse toplum olarak sorgulamadan doğrularız? Üstünde o yalanın devamını biz tamamlamaya çalışırız. Sevgili okurlar, bu son derece yanlış bir davranıştır. Çünkü sadece siyaset olayını ele alacak olursak; senin tercihinde doğmamış çocuğun hakkı var. Eğer kendi ideolojine yakın olan yanlış yapıyorsa ve sende görmezden geliyorsan, kesinlikle ama kesinlikle o doğmamış çocuğun hakkına girersin değer mi?
Tabi ki siyasî tercihlerimiz olacaktır benim anlatmak istediğim biraz sorgulayacak olur isek üst akıl dediklerimizde kendine çeki düzen verecektir böyle bir imkanımız var iken niçin kendimizi zayıf halkanın içine koyalım sizce de öyle değil mi benim her fırsatta söylediğim bir sözüm var.

Bütün liderler kendi fikirlerini başkalarında uygulayarak lider olurlar

Bu hafta Sizler için seçtiğim şiirim

Zamana yenik viranelerden geçtim!

Zamana yenik Yıkık viraneler den geçtim.
Ne çığlıklar, ne kahkahalar duydum
Nice genç kızlar gördüm sevdiğine süslenirken ve yiğitler gördüm, aşk şarabı sarhoşu iken
sultanların hükmünü gördüm.

Gittim, henüz güneşin doğmadığı zamana. Henüz ülkelerin şehirlerin
insanlardan doğmadığına
Bir seyri ibreti
gözümde canlanan tüm hayatlar
Ben yine yıkık viranelerin arasında süzüldüm

Geçmişten gelip sonsuzluğun sonuna demir attım

Her şey anlıktı tüm yaşananlar ve yaşanacaklar
Ter temiz sularda yüzdüm
ırmaklar gördüm dolu dolu akarken.
Ben kendimi aradım henüz doğmamış iken ben.
Oysa,
Hepimiz toprağa gömülü idik,
ben beni aramıştım,
ırmaklar kurumuş, kimi asırlar,
kimi milyonlar yaşında idi yaşanmışların.
Ve tarihin geleceğinde ve geçmişinde
sağırlar ve körler,
dört kitabın doğruluğunu söylüyor;
iyiliğin mertliğin kitabını yazıyordu,

Sanatsal sözlerle uçuşuyordu
dört kitaptan cümleler,
geziniyordu dillerden dillere
söyleyene sadakatsiz cümleler,

Terki diyarı vardı tüm riyalara kelimelerin
aslında söyleyen sadakatsiz
boynu bükük kalmıştı Tüm sözlerin
hep bir ayağı riya.

Zamana yenik viraneler den geçtim
yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm
incinerek sözcüklerin riyasında
yürüdüm
yürüdükçe dirildim dirildikçe öldüm.

Bir yaşlı ninenin çıkık kamburu aldı gözlerimi,
gitti gözlerim, Âdem ile Havva’nın yaratılışına
ilk günahı düşündüm bir elma idi
hayır... Hayır
aslında?
Edebe gizlenmiş bir arpa?
Şimdi arpalar başağını veriyordu
hem de edepsizce

Tarihler boyunca gizli idi elma da.
Ben yine Yıkık viranelerden geçiyor,
Sırların kapısını aralıyordum
Zihnimde zaman, şimşekten hızlı,
evvel ve ahir, aynı zamanda gelip geçiyordu,
gelip geçiyordu, ölüler ve diriler.
Olur, olmaz yerde görünmez bir helezon Âdem ile Havva’dan evvel çevirmişti çarkını
giriyordu çoluk çocuk genç yaşlı
gidiyordu diriler, ölüler ve ben dahi zamana yenik harabelerden geçtim
sahi, yaşım kaçtı benim?
Var mıydı bilen kalu belanın yaşını?
Ve hangimiz sözümüze er idik?

Oysa söz vermiştik yaratana Âdem’liğe dair
Şimdi ise İnkârlarımız hükmünü sürüyor ve tohumları başkaldırıyor Arsızlık tarlasının edepsiz... Edepsiz.

Ya nasıl hatırlanır?
Anne karnındaki günlerimiz
Peki nasıl inkâr edilir, anneliğin kutsallığı?
Ya da hangi yaşlı götürmez ki bizleri,
Kudretin yitikliğine.
İzahsız bir yitikliktir.
Birer birer düşüşümüz.

Yükseklerden alçaklara,

Yoksa yıkılık yolcusu değil miyiz?