Hz. Ömer, Medineli sahabeleri fetihlerden dolayı zenginleşip ticareti bırakmaları veya ihmal etmeleri üzerine uyarır ve der ki: "Eğer ticareti bırakırsanız bir gün gelir çocuklarımız onların çocuklarına , eşlerimiz onların eşlerine muhtaç olur."

Türklerin veya daha genel bir deyişle Osmanlıların başına da bu geldi. Ticareti ihmal ettiler. Bu alanlar azınlıkların eline geçti. Onlar bu sayede hem ekonomik olarak güçlendiler ve hem de başka uluslarla ilişki kurarak bağlantılarını kuvvetlendiler. Uluslararası bir kimlik edindiler. Yabancı dil öğrendiler. Devletin tüm ticari, ekonomik ve dış ilişkileri (diplomasiyi) ele geçirdiler.

Halbuki biz, Peygamberi tüccar olan bir dinin ümmetiydik. Peygamberimiz ticarete önem vermiş, teşvik etmiştir. Hatta Medine'ye geldiğinde Medine ticaretinin Yahudilerin elinde olduğunu gördüğünde (çünkü Medineliler çiftçi ve ziraatçidir) hemen bir pazar kurmuş, kurallar oluşturmuş, özellikle Mekkeli tüccar muhacirlerin burayı işletmesini teşvik etmiştir. Bu sayede Mekkeli muhacirler kısa zamanda zenginleştiler.

Mekke'de kurdukları ticari rantlarının ellerinden çıktığını gören Yahudiler, Mekkeliler aleyhine ittifaklara girmeye başladılar. Çünkü o zamana kadar Medine'nin ticari rantını Yahudiler elde ediyordu. Şimdi ise en az kendileri kadar ticaret bilen bir rakipleri vardı ve gittikçe bu konudaki üstünlük ellerinden çıkıyordu.

İsterseniz Peygamberimizin Ebu Cehil ile aralarındaki bir ticari sürtüşmeyi buraya ekleyerek yazımı bitireyim: Zebid kabilesinden bir tacir Mekke'ye mal satmaya geldi. Ebu Cehil başka tacirleri Zebidli ile ticaretten menetti ve kendisi de çok düşük bir fiyat teklif etti. Ebu Cehil'in öyle bir nüfuzu vardı ki, kimse daha yüksek bir fiyat teklif edemedi. Tacir pek üzgün olarak Hz. Peygamber'e gitti. Resulullah, üç deveden müteşekkil malı, mal sahibinin istediği fiyattan satın aldı ve Ebu Cehil ile sert münakaşalar oldu.