Beceri noktasında çocukların tam ve donanımlı olmasına, kısmi olmamasına dikkat etmeliyiz. Sonradan başaramayacakları şeyleri biliyor görünüp de, kuru bilgiçlikler taslamamalıdırlar. Derinlik ve analiz bir insanın kişiliğinin oluşumunda asli unsurdur. Beceri-maharet ise kabiliyet için gereklidir. Akıllılık yahut basirete gelince, bu becerinin hesaba kitaba dönüşmesidir. Bir çocuğun basiret sahibi olabilmesi için duygularını hemen açığa vurmamasını ve ihtiyatlı olması gerektiğini öğrenmesi gerekir. Çocuklardaki nihai hedef kişiliğin teşekkülüdür. Kişilik bir şeyi başarma azmine ve ardından onun fiilen gerçekleştirilmesine dayanır. En başta da kendi kişiliği konusunda ihtiyatını geliştirmelidir.

Aynı zamanda başkalarının kişiliğini okumasını da öğrenmelidir. Çocuklarda ahlaki kişiliğin temelini oluşturmak için tecrübelere riayet edilmeli. Onların önüne yerine getirmeleri gereken sorumlulukları mümkün olduğunca misallerle ve kurallarla koymalıyız. Mesela bir insanın verdiği söz ne kadar elverişsiz ve basit olsa dahi o sözü yerine getirmelidir. Çocuğun başkalarına karşı sorumluluklarından biri de erken yaşlarından itibaren başkalarının haklarını nazarı dikkate almasını ve onlara saygı duymasını öğrenmelidir. Yardımseverlik duygusuna gelince çocukların duygudaşlık hislerini, başkalarının üzüntü ve kederlerini hissetmekten çok, onlara yardımın bir vazife olduğu hissi verilmeli. Çocuklar duyguyla değil, vazife fikriyle dolu olmalıdır.

Kendi kıymetini değerini başkalarınınkiyle mukayese etmesini söyleyerek çocukta ancak kıskançlık duygusu uyandırılır. "Bak falanca çocuk ne kadar iyi, ne kadar terbiyeli!"  türden bir karşılaştırma, böylesi bir serzeniş çocuklarda intikamcı bir düşünme tarzı üretir; çünkü bir insan kendi kıymetini eğer başkalarının kıymetiyle değerlendirirse ya kendisini başkalarının üzerine yükseltmeye gayret eder ya da başkasının kıymetini değersizleştirmeye yahut küçük göstermeye çalışır. O ancak erdemle, bir başka söyleyişle kendi kendini sınırlayarak ahlaki anlamda iyi olabilir. Eğitimde her şey doğru ilkeler tesis etmeye ve çocukların bunları anlayıp kabul etmesine önderlik etmeye dayanır.  Çocuklar, İnsan ve kanunsal ceza korkusu yerine kendi vicdanının korkusunu; insanların kanaatleri yerine öz saygısını ve iç vakarını; söz ve safi dürtüler yerine eylemlerin iç değerini; duygu yerine anlayış gücünü; kasvetli, ürkek ve kederli adanmışlık-dindarlık yerine neşeliliği ve iyi huylu dindarlığı koymasını öğrenmelidirler.[1] Eğer din ahlak ile birleştirilmezse, bir teveccüh kazanma çabasından mahrum kalır. Sadece ilahiyata dayalı din ahlaka dair hiçbir şey ihtiva edemez. Bu yüzden dinden bir yandan korku diğer yandan ödül umudu dışında hiçbir şey elde edemeyiz ve bu sadece hurafeden başka bir şey meydana getirmez. 

O halde ahlak ve ilahiyat birlikte olursa din gerçek olur. Eğer din ahlaki dürüstlük ve titizlikle birleşmezse hiçbir faydası olmaz. Çocukların sadece dua kalıplarını ezberlemelerinin onların dini yaşamına bir katkısı olmaz.  Oysa Allah’ı doğru şekilde tazim etmek ve onun iradesine uygun hareket etmekle olur. Çocuklara yapmalarını öğretmemiz gereken de bu olmalıdır. Bu gün değil normal okullarda İHO ve İHL’lerde bile birçok öğretim yöntemi ezberden öte geçmemektedir. Allah’ın isimlerinin sık sık boş yere ağza alınmasına değil yaşamı ve davranışları etkileyecek şekilde alınmasına dikkat edilmeli. Buna hem kendimiz hem çocuklarımız için dikkat etmeliyiz. Allah fikri insanların içini ismini işittikleri her defasında hürmet ve iltifatları ile doldurulmalıdır.  Biz bunu geçmiş medeniyetimizin eğitim sisteminde net olarak görüyoruz.

Bugün de eğitimde gençlerle açıkça,  kararlı bir şekilde konuşmamız gerektiğini kabul edilir bir uygulama olarak yapmalıyız. Az şeyi bilmek ama derinlemesine bilmek,  yüzeysel çok şey bilmekten daha iyidir. Bunun nazik bir mesele olduğunu kabul etmeliyiz, çünkü bunu açık bir sohbet konusu olarak göremeyiz. Çocukların başkalarını dua ederken gördüklerinde ve benzeri durumlarda, onların kime ve ne için dua ettiklerini bilebilmeleri için Allah hakkında çocuklara bir fikir vermeliyiz.  Bunları erken yaşlardan itibaren vermeye başlamalıyız, fakat aynı zamanda insanları dini bağlılıklarına, düşüncelerine göre değerlendirmemelerine dikkat etmeliyiz. Gençlerin toplum içerisine girmek üzereyken yapmaya başladıkları bir ikinci ayrım seviye farkı ve insanların eşitsizliği bilgisine dayanır. Gençleri kendilerini değerlendirirken başkalarını esas alarak değil, kendi başlarına değerlendirmeye alıştırmalıyız. İnsanın gerçek kıymetini teşkil etmeyen şey için başkalarının gösterdiği yüksek itibar ve saygı beyhudedir.

Özdenetim  ile insan kendisini eğiterek toplum içerisinde neşeli bir arkadaş ve dost haline getirebilir. Başkalarını sevmeye ve evrensel bir hissiyata sahip olabilir. İnsan ruhunda  öyle bir şey vardır ki bizi  kendimizle  birlikte yetiştiğimiz kimselerle ilgilenmeye sevk eder ve  içimizde dünyanın ilerlemesine dönük de bir ilgi oluşturur. Çocuklar bu ilgiyle tanıştırılmalıdır. Ve  hayatın  hazzına-coşkusuna çok fazla kıymet-önem vermemelerini, zevk ve beklentilerinin asla tam olarak gerçekleşmeyeceği gösterilmelidir. Ve son olarak insanın kendisini her gün hesaba çekmesinin lüzumu öğretilerek hayatın sonuna vardığında onun edeceği değeri konusunda bir kestirmede bulunmaya  teşvik etmeliyiz.