Ülke gündeminde seçim var. Erken mi olacak, yoksa zamanında mı, Millet ittifakının adayı kim olacak, Kılıçdaroğlu aday olur mu, İmamoğlu bir hamle yapar mı, 3. Bir ittifak çıkar mı, 6’lı masa dağılır mı?... Kamuoyu araştırma anketlerinin biri gelip biri gidiyor. Rakamlar hava da uçuşuyor.

Neredeyse her partinin bir değil, birkaç tane anket firması var… Televizyon kanalları sabah akşam seçim yorumlarıyla reyting savaşı veriyor. Hep aynı adamlar “Her konuya” değerli yorumlarıyla katkı sunmaya çalışıyor. “Seçimlerde siyasi yorumcu, afetlerde sivil savunma uzmanı, savaşlarda Uluslararası savunma stratejisti ve saire, ve saire…”

**

Sosyal medya mecraları, gazete manşetleri ve televizyon kanalları kendi ideolojik ve siyasal tercihlerine, çoğu zamanda kurumsal çıkarlarına göre manipüle edici haberler yaparak gerçekleri başka başka gösterme illüzyonuyla meşguller. Gerçek hariç, her şeyi gündemde tutmak için varlar! “Zehri bal deyu sunarlar altın tas içeru” sözünün yerli yerinde hayat bulduğu sanal bir dünya da hakikati ve vatandaşın asıl gündemini, kaygılarını ve sosyolojik gerçeğini bulabilmek ip üzerinde yürümekten daha kolay değil..

***

Yapılan anketlerin elbette bir alt yapısı ve gerçeği yansıtan tarafı vardır. Ne ki; cümlenin sonuna yerleştirilen “Ama” dan sonra başlayan algısal yönlendirme tamamen politik stratejilerin gereğidir. Şu tespiti yapmak gerek; Vatandaşın siyasetten beklentisi, siyasetin vatandaştan beklediklerinden çok daha farklıdır! Siyasetçilerin iktidar olma arzusunun aksine vatandaşın siyasetten beklediği kişisel bir arzu değildir. Vatandaş için öncelik “Adaletin gerçek anlamda tecellisidir.” Sosyal açıdan adalet, sınıfsal adalet, paylaşımda adalet!.. Aslında bu yeni bir şey değil. İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana yönetenlerle, yönetilenler arasında ki en önemli bağ “Adalet” üzerinden gelişmiştir.

Toplumun yöneticilerine olan muhabbeti de, nefreti de hep adalet kavramı etrafında dolaşıp durmuştur. Hz. Ömer’den bahsederken zihnimizde oluşan “Adalet” karesinin gerisinde, Beytülmale verdiği önem ve hassasiyeti, yönettiği topluluğa karşı eşit muamelesinin tanıtım filmi gibi içselleştirdiğimiz “Sırası geldiğinde bindiği attan inip, kölesini ata bindirme hikayesi” vardır.

Bunun gibi nice örneklerle bezenen yaşanmışlıkları Hz. Ömer’i adaletin timsali yapar.. Mevcut siyasi partilerden ve siyasi figürlerden beklenen şey elbette kişisel olarak bir Hz. Ömer olmaları değildir. Zira bu çok uçuk bir hayal olur. Ancak, iktidarı hükümet edenler partilerin, devletin tüm imkanlarını paydaşlarına, yandaşlarına “Pey” etmemesi, sosyal refah seviyesinde paylaşım adaletini te’sis etmesi, sınıflar arasındaki devasa uçurumu kapatması, özetle “Dokuz kişiye bir, bir kişiye tam dokuz pul” haksızlığını ortadan kaldıracak icraatlar ortaya koymasını bekler vatandaş.