Rikkat nedir?

En açık ifadeyle; Bir kimsenin ihtiyacını hissedip, kendisine sezdirmeden araştırıp ve yine afişe etmeden ihtiyacını gidermektir. 

Bir başka açılımı ise; Kötü bir durumu hissedip, hissetirmeden ortadan kaldırmaktır. İncelik ve nezaket ehli olmaktır.

Bu hususta hikaye edilir ki, "Rikkat sahibi bir alim gezerken halktan biri sual etmek üzere önüne çıkar. Adam tam sual edeceği anda elinde olmayarak sesli olarak yellenir (Gaz çıkarır). Adam utancından kıpkırmızı olur, şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmışken, Alim kimse elini kulağına götürüp adama seslenir.

" Kulaklarım çok ağır işitiyor sizi duyamıyorum, bağırarak konuşun!.." Bunun üzerine utancından şaşkına dönen adam rahatlar.

Hikaye bununla bitmiyor. Bu rikkat sahibi bilge, bu olaydan sonra, sırf bu adamcağız kendisini gördüğünde mahcup olmasın için, ömrünün sonuna kadar umuma da sağır rolü yapmıştır...

Rikkat ağlayabilmektir aynı zamanda. Lakin, başkalarının derdiyle dertlenmek, dertli kulların haline gözyaşı dökebilmektir.

Bu konuda en müşahhas örnek Hz. Ebubekir efendimizdir. Rikkati, edebi ve merhametiyle ilgili çok çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Bunları niye yazdım?

-25 yıl önce herbirisini mücahit ve dava adamı olarak tanıdığım camiamızdan kimselerin birçoğu şimdilerde belirli mevkilerde koltuk ve makam sahibi oldular. Bazılarıda zengin iş adamları...

Evvel zaman içinde hayallerimizi, ideallerimizi, bazı kerreler ekmeğimizi paylaştığımız arkadaşlarımız maalesef dostluk, vefa gibi imtihandan sınıfta kaldılar.

"Müslümanların birbirine olan kardeşlik hukuku" bir yana, mes'ul oldukları dostlarına karşı "Ahde vefa" gerçeğini bile dünyalarından silip attılar. Hassaten siyasetle iştigal edip, belli mevkilerde koltuk sahibi olanların tüm dava çığırtkanlıkları makamı kapıncaya kadarmış meğer!

Koltuklarına kurulanlar mağrurlaştı! Mağdur ve mazlumlara yabancılaştı. Nereden geldiğini ve nereye gideceği hakikatinden uzaklaştı.

Dün iman ve İslam davası için hayatlarını feda etmekten söz edenler, bugün "Kardeşlik" ruhuna veda ettiler..

Hayatlarında ki ani değişim ve dönüşüme referans olarak "Evlad-u iyalın ikbal kaygısını" şerh düştüler! Oysa, hani malının hepsini İslama bağışlayan Hz Ebubekir'e sormuştu ya Resul,

" "Ebubekir, çocuklarına ne bıraktın?" Cevap vermişti Sıddik "Allah ve Resulünü bıraktım ey allahın peygamberi"

Hani "Malının hepsini verdi ve hep benden önde oldu" diyerek hayıflanmıştı ya Hz. Ömer! Biz bu düsturu kendimize rehber edinmiş davadaşlar değil miydik?...

Şimdilerde yıldızı en çok olan otellerin, kumu en temiz plajlarını aramakla meşguller. Kimi koltuğunu büyütmek, kimi makamını yükseltmek, kimi ise kazancını artırmak telaşası içerisinde kıvranıp durmaktalar.

Oysa, geride bıraktıkları, şimdi kazandıklarından ve kazanmak istediklerinden çok daha hayırlıydı...Geçmişin çalkantılı yıllarında birlikte kovalandığımız, beraber dertlendiklerimizden şunu beklemeli miydik bilmiyorum.

"Yahu bizim falanca vardı. Davamız için eoeyce çile çekti, mihnet gördü. Şimdi nerededir, ne yapıyor" alakasını sürdürüp, akşam eve dönüş yolunda, bir şekilde bulduğu telefon numarasını çevirip,

" Ey dostum! Ben falanca adam. Hani beraber yol yürüdüğün davadaşın. Bugün Allah bana lütfetti çok şeylere sahip oldum.

Duydum ki senin dünyalıkla başın dertteymiş. Duydum ki, maişetle imtihanın bitmemiş. Söyle dostum, kardeşim, senin için ne yapayım?.."

Belki biz şahsiyetimize uygun bulmadık aramadık. Karşılaştığımızda söylemedik. Ama siz de hiç sormadınız be kardeşim!..

Sorsaydınızda söylemeyecektik belki. Belki de "Eyvallah" deyip geçiştirecektik. Ama siz hiz hiç sormadınız be davadaşım!..

Belli ki çok yoğunsunuz. İş, güç, çoluk, çocuk...

Boşverin gitsin! Üç günlük dünya hayatının ikibuçuğunu zaten tamamlamışız. Gayri bundan sonra sorsanızda önemi yok.

Bir cami avlusunda ya siz bize bir fatiha okursunuz, yada biz size! Herkesin hesabı kendisine yük.

Ne ki, kişinin kendi öz evladını rehin verip, cehennem ateşinden kurtulmak isteyeceği o gün! İşte asıl meşguliyetin günü olacak. O gün hepimiz çok meşgul olacağız. Yorgun, bitkin ve şaşkın... Hepimiz birbirimizden kaçacağız.

Kimimiz, kimimize şunu diyeceğiz belki, "Hani biz kardeştik! Hani birimizin derdi hepimizin derdi olacaktı!

Hani paylaşacaktık! Tıpkı külfeti paylaştığımız gibi, nimeti de!...

-Merhumu nasıl bilirdiniz? Diye sordu biri. -Allah rahmet eylesin...Siz bize hiç sormamıştınız be kardeşim...